Kahraman TÜRK Kadınları..

aziM

Demirbaşlardan
Katılım
19 Mayıs 2008
Mesajlar
1.910
Tepki puanı
1.129
Puanları
113
Yaş
47
Bulunduğu Yer
44-63
Tuttuğu Takım
BEŞİKTAŞ
Mustafa Kemal'in Kağnısı derdi, kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok ***ürürdü Elifcik,
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola, önceden önceden…



Yeri geldi kağnısıyla yeri geldi sırtında cepheye mermi,erzak,giyecek taşıdı…
Yeri geldi hemşire oldu,askerin ağrısını dindirdi, yarasını sardı…
Yeri geldi halkı işgale karşı uyandırmak için protesto mitinglerine,yürüyüşlere katıldı…
Yeri geldi silahını kaptı, mücadeleye katıldı…
O,
KAHRAMAN TÜRK KADINIYDI…​




NENE HATUN
1857-1955​


th_0adf8_nene_hatun.jpg
Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperler Köyü’nde dünyaya geldi.Henüz 20 yaşında bir gelinken 1877-1878 yılları arasında yapılan Türk-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Aziziye Tabyası’nı sopayla,taşla, kazma, kürekle savunanlara katılarak cesurca savaştı.Daha sonra oğlunu Çanakkale Savaşı’nda şehit verdi. Kurtuluş Savaşı başladığında yaşı ilerlediği için cepheye gidip eskisi gibi savaşamadı. Atatürk’ü çok sever ve takdir ederdi. 1954 yılında 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Nurettin Baransel Paşa’nın gayretleriyle kendisine “3. Ordunun Nenesi” ünvanı verildi. Cüzi de bir maaş bağlandı.1955 yılında anneler gününde “Yılın Annesi” seçildi. Erzurum manevraları sırasında Amerikan Generali Ridgway bu yüce insanın elini öptü. Nene Hatun bir kahramanlık ve analık sembolü olarak 98 yaşına kadar yaşadı. 22 Mayıs 1955’te zatürre hastalığından vefat etti.Kabri, uğruna savaştığı topraklarda, Aziziye Şehitliği’ndedir.
 
Ce: Kahraman TÜRK Kadınları..

Kara Fatma (Fatma Seher Hanım )


Kuva–yı Milliye devrinde en çok adı işitilen kadın kahramanlardan biri de, Fatma Seher Hanım’dır. İsminin başındaki “Fatma” dan dolayı “Kara Fatma” diye bahseden kaynaklar da vardır. Fakat O, daha ziyâde “Fatma Seher” olarak tanınmıştır.
Fatma Seher Hanım’ın Kuva–yı Milliye devrinde vakî hizmetlerine dâir Harp Tarihi Encümeni Arşivi’nde hayli vesika vardır. Hisarcık’ta Kaynarca mıntıkası kumandanı Naim imzalı ve 27 Ağustos 1920 tarihli Süvâri Livasına (Tugayına) yazılan raporda:
“..Fatma Seher Hanım’ın cepheden geri gelen efrat üzerindeki tesiri her türlü takdirin fevkindedir...” denilmektedir. Bu yazıya karşı gönderilen cevapta ise; “Bugünkü harekâtta pek çok yararlığı görülmüş olan Fatma Seher Hanım’a çok teşekkür ederim” kaydı vardır. Ayrıca 26–27 Ağustos 1921 tarihli ve 193 sayılı Liva Ta’mimi ile de Fatma Seher Hanım bütün efrat ve zâbitana karşı alenen takdir edilmekte ve kahramanlıkları örnek gösterilmektedir.


BİR KADIN ZABİT
Kuva–yı Milliye’nin en meşhur kadın kahramanlarından biri olan Fatma Seher Hanım harb nihayetlerinde, memleketi olan Erzurum’a gitmek üzere yola çıkmıştı. Güzergahta bulunan Trabzon’da bir hayli kalmış ve burada yayınlanmakta bulunan “İstikbal” Gazetesi’ne sergüzeştlerini bizzat anlatmıştı. Onun şahsiyet ve mücadelelerinin aydınlanması mevzuunda son derece ehemmiyetli malûmatı ihtiva eden bu röportajı aynen ve fakat çok cüz’i bir sûrette sadeleştirerek arzediyoruz:
“Geçen hafta içinde, İnebolu’ya uğrayan Fransız vapuru oradan, kendisini görenleri hayrette bırakan harikulâde bir şahsiyete sahip bir yolcu almış, Trabzon’da bırakmıştır. Bu yolcu, bir zabittir. Başındaki turuncu kefiyesi, TBMM ordusunun serpuş nümûnesine uymayan bu zabitin yakasında nefti bir müselles (üçgen) içinde iki yıldız, elinde gümüş saplı bir kamçı, ayağında zarif botlar vardı. Bu zabit, ufak tefek yapılı, bir bölük kumandanıdır. Adı, Fatma Seher Hanım’dır. Bir ecnebi, bu satırları okuduğu zaman ki bilir ne kadar hayret edecektir. Bir zabit... kadın bir zabit... Bilmem dünyadaki bütün orduların içinde bir kadın zabit var mıdır? Bu kadın üç senedir, bir düzine Yunanla harb eden eski bir çeteci ve bir senelik bir ordu zabitidir. Bu, ufak tefek kadının erkek elbisesi içinde taşıdığı çok kahraman, aynı zamanda çok mütevazi gönlünü, ah bir görüşüp anlasanız...


VATANIN BAĞRINDA NAMAHREM ELİ
Kocası, Vanlı Ezdeşin Bey idi. Büyük Sarıkamış kavgasında şehid düşmüştü. Edirne’de 5. fırkada iken karısı yanında idi. Kendi Kafkas’ta, harbe giderken karısı Edirne’de çocukları ile kalmıştı. Mütârekeye kadar, Edirne’den çıkmadı, mütareke olunca İstanbul’a geldi. Oradan, Konya–Diyarbakır tarikiyle Van’a, babası meşhur aşiret reisi Yusuf Abdal Ağa’nın yanına gitti. Vatan o günlerde derin, karanlık bir girdaba doğru, durmamacasına yuvarlanıyordu. Ne taze gelinlerde neşe, ne de, bir ayağı çukurda olan ihtiyarlarda ruh istirahati vardı. İngiliz zabitleri, üç taraftan sınırları aşmış hey’et halinde Şark hududuna doğru ilerliyorlar, her şeyi de Türk Hükümeti’nin nüfuzunu alaya alarak idare makinesine elkoymuş bulunuyorlardı. Kimi yerde Rumlar, kimi yerde Ermeniler, kimi yerde her iki unsur birden binlerce seneden beri şerefine yan bakılamamış asil Müslüman ve Türk’e hakaret ediyorlardı.
Şehid binbaşı karısı, Van’da, daha epey uzakta idi. Lâkin, için için yanıp tutuşmaya başlamıştı. Asabi, hasta, sert olmuştu. Birgün geldi ki, kadınlık hilim ve sükunundan kendisinde eser kalmadı. O günlerde, evvela “Trabzon Kongresi” daha sonra “Erzurum Kongresi” akdediliyordu. Erzurumlu Âişe Hanım’ın kızı artık daha fazla duramadı ve birgün kardeşi Mehmed Çavuş’la birlikte teşkilata adam toplamaya koyuldu.
Az zamanda yüz–yüzelli kişi kadar toplandı. Fatma Seher Hanım bu sırada dokuz yaşindaki kızı Fâtıma ile Istanbul’a geçti. Oradaki kardeşi Süleyman’ı da yanına aldı. Ve bir gün, Istanbul’dan onsekiz tüfek de kaçırarak Alemdağı yoluyla az evvel ta Van’dan yüzelli kişilik çetesiyle gelen kardeşi Mehmed Çavuş’la Izmit civarında Taşköprü’de iltihak etti.


BEN KARA FATMA’YIM
Bir cuma gecesi Beşevler civarında kâin Kabakça’dan soluk soluğa bir adam geldi. Bir numaralı çete reisi Mehmed Çavuş’a bir imdat mektubu getirdi. Köylü iki gözü iki çeşme anlatıyordu:
“–Bizim köyden Mehmed’i bu gece gerdeğe koyduk. Tam bu sırada, köyümüzü bir Rum ve Ermeni çetesi bastı, eve girdiler, zavallı Mehmed’i bağladılar. Zevcesini de perişan ettiler. Gavurlar... Gavurlar...
Köylünün nefesi tutuldu. Sonunu söyleyemedi. Nihayet hıçkırarak bağırdı:
“–Kara Fatma, Allah aşkına, din aşkına imdat ! Yetiş Kara Fatma, ırzımıza düşman tecavüz etti.”
Ertesi gün, kaç zamandır Davulcular ormanında gizlenmiş olan yüzelli kişilik çetesinin başına geçen Kara Fatma; Gülbahçe, Mecidiye, Orhaniye, Arpalık köylerinin imam ve muhtarlarıyla, ileri gelenlerini ormana celbettirdi. Onlara:
“–Ben Kara Fatma’yım. Ermeni jandarmalarının (!) sizden her ay aldıkları iki yüz lirayı bundan sonra vermeyeceksiniz. Sizin ırzınızı, malınızı ben bekleyeceğim.”
Köylüler memnun döndüler. Kara Fatma artık kendini meydana vurmuştu... Kara Fatma yanına onyedi kişi aldı, gözlerini kan bürümüş köylüye:
“–Düş önüme” dedi. Çıkıp gittiler.


KARA FATMA’NIN İMDADI
Kara Fatma, onyedi kişiyle Kabakça’yı sardı. Zalimler, köyün bütün genç kızlarını gelin evine doldurmuşlar, nara atarak, hora teperek eğleniyorlardı. Iffetli Türk kizlarının boğuk feryatları bu habis gürültüler arasında o kadar yanık, o kadar tüyler ürpertici bir halde geliyordu ki... Onyediler Kara Fatma’nin komutasını sabırsızlıkla bekliyorlardı. Tam bu sırada, evden iki haydut çıktı. Bir kızı saçlarından tutmuşlar, avludaki samanlığa doğru sürüklüyorlardı. Samanlığın kapısı önüne geldikleri zaman, Sabancalı Murad ve Mecidiyeli Musa Çavuş ile Kara Fatma’nın oğlu Seyfeddin uzaklardan yetiştiler ve iki haydudu hakladılar. Talihsiz kız, düşüp bayılmıştı. Evin içindekiler ise samanlık önündeki hadiselerden bihaber, vicdan sızlatan eğlencelerine devam ediyorlardı. Bir ara, birkaç haydut daha, iki kızı sürükleyerek evden çıkardılar, Kara Fatma da daha fazla beklemeyi faydalı bulmadı ve erkeklere garip görünen bir kükreyişle bağırdı:
“–Ateş!..”


ATEŞ HATTINDA ŞEHİT KARISI
Üç–dört gün sonra Ordu, İzmit üzerinden taarruza başlayınca, Kara Fatma da orduya katılarak Kuva–yı Milliye’nin kahraman askerleriyle birlikte düşmana karşı savaştı dört gün boyunca. Bir yandan, harbediyor, bir yandan da yaralanan askerlerin yaralarını sarıyordu.
12 Haziran 1921’de ordu ile beraber muzafferen İzmit’e girdi. Orada 12 gün kaldı. 13. gün kıtasıyla İznik havalisine Avdan Yaylası’na gitmesi emrini aldı. Kendisi hasta idi, kardeşi ile maiyetindekiler gittiler. Kendisi de onbir gün zarfında iyi olur olmaz Oğul Paşa’da kıt’asına katıldı
29 Ağustos 1921’de düşman, Kara Fatma’nın tuttuğu cepheye; Kaynarca, Bereket Karadin üzerinden taarruza kalktı. Harp kaçınılmaz oldu. Birinci gün onbir saat, ikinci gün dokuz saat devam etti. Kara Fatma sol kolundan, oğlu sağ ayağından yaralandılar. İkinci gün akşam üzeri, Yunanlılar dört saat geriye çekildiler. Kara Fatma muzaffer olmuştu...


ONBİR YAŞINDAKİ KÜÇÜK FATMA
Fatma Hanım mücahedeye atıldığı zaman dokuz yaşındaki kızı da yanında idi.
Fatma Hanım anlatıyor:
“–Bu kız da deli midir, nedir bilmem şimdiye kadar yanımdan hiç ayrılmadı. Onu ekseriya İzmit’te bırakıyordum, fakat durmuyor, neferlerin peşine takılarak tâ siperlere kadar geliyordu. Kaç defa harb ederken bana ve askerlerime mataralarla su taşımıştır. Bu çarpışmada zavallı kız sağ elini kaybetti. Şimdi İzmit’tedir” diyor.
Fatma Hanım bu defa izinli olarak Ankara’ya geldiğinde kızı bir mektup yazdırarak ona göndermiş, mektubunda kendisinden küçük bir tabanca isteyerek, “Sağ elim yok ama, sol elle pek güzel atıyorum anne!” diye yazmış. İzmit’te, Yakın Şark Yardım Heyeti Reisi birgün kendisinden bir fotoğrafını çıkarmaları için müsaâde talep etmiş. Fatma Hanım tabiî müsaâde etmiş. Fotoğrafı alındıktan sonra Amerikalı kendisinden bu hediyesine mukabil ne hediye edilirse memnun olacağını sormuş. Fatma Hanım,
“–Hani onbeşli Ingiliz filintaları vardır” demiş. “Onlardan bulamadım, hediye edersiniz, nihayetsiz dereceke makbule geçer.”Amerikalı; yüzük, bilezik, küpe yerine silaha, bombaya meyli olan bu kadının karşısında cidden hayrette kalmış. Ancak, o silahtan bulamamış da, iki tâne saplı Ingiliz bombası hediye etmiş.


BEN KADINKEN İYİ DİKİŞ DİKERDİM
Fatma Hanım; yürüyüşü, gezişi ve muaşereti itibariyle tam anlamıyla asker bir karaktere sahip olmuştur.. Filhakika askerlik onun ruhuna işlemiştir. Şu sözler kendisine aittir: “Ben kadınken iyi dikiş dikerdim”...
Hakikaten kadınlığı onun için bir mazi idi artık. Ancak, bir annede bulunması gerektiği kadar da şefkatlidir. Mecazlarında, kinâye ve istiârelerinde muhayyilesine hakim olan bütün timsaller hep askerdir. Birgün karargâh zabitlerinin güçlüğünden bahsederken “Menzil, posta beygiri gibi bir yerde durmuyor ki “ demiştir. Fatma Seher Hanım’ın Trabzon İstikbal Gazetesinde yayımlanan bir röportajında nereye gideceği, cepheye ne zaman döneceği, harpten sonra da asker kalıp kalmayacağı sorulduğunda:
“–Kırk gün izinliyim, buradan evvela Erzurum’a gideceğim. Üç senedir görmediğim ana ocağıma şöyle bir hal hatır soracağım. Oradan Sarıkamış’a varıp Kazım Karabekir Paşa Hazretlerine hürmetlerimi arzedeceğim. Van’a kadar ya giderim ya gitmem. Orası uzaktır. Olur da günümü geçirirsem mes’ul olurum. Hoş, kumandanım çalışanlara pek bir şey demez, beni sever, ama nemelâzım. Bir saat evvel işbaşına dönmeli. Ya ben varmadan taarruz başlarsa!.. Benim üç senedir harbettiğim yerlerde ne tâze kızım, ne taze gelinim, ne de dikili fidanım var. Fakat, bütün Türkiye benim toprağım. Ve bütün Türkler benim kızım, kardeşim, babam. Ah şu, vatan uğruna gaza etmenin tadını tatmak yok mu?..”
 
Ce: Kahraman TÜRK Kadınları..

Keskin Nişancı Türk Kadınları

Çanakkale Savaşları'nda Türk kadınları cephe gerisinde Mehmetçiğe destekte bulunurken, bazılarının da siperlerde düşman askerlerine büyük kayıplar verdirdiği belirtildi. Kahramanlık destanının yazıldığı Çanakkale Savaşları'nda Türk kadınlarının sanıldığının aksine sadece cephe gerisinde değii, siperlerde de düşmana karşı Mehmetçiklerin yanında göğüs göğüse çarpıştığı ortaya çıktı. Keskin nişancı Türk kadın savaşçılarının düşmana büyük kayıplar verdiği belirtildi. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Mete Tunçoku, daha önce inceleme fırsatı bulduğu Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde bu konuyla ilgili pek çok belgeyle karşılaştığını söyledi.


Türk kadın savaşçıları özellikle o dönemde askerlerin "Keskin nişancı Türk kadınları", "Türk kadın savaşçıları" konularını anlatan mektup ve günlükleriyle karşılaştığını anlatan Tunçoku, Avustralya Piyade Er J.C. Davies'in annesine yazdığı şu mektupta kahraman Türk kadın savaşçılarından bahsedildiğini anlattı: "Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından' vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir genç kızdı. Ölü ele geçirdiğimizde, yanında başka bir Türk'ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı."

Yüzü boyalı kızlar

Prof. Dr. Tunçoku, Mısır'da yayınlanan "The Egyptian Gazette" adlı gazetede yer alan ve bîr askerin İskenderiye'den ailesine yazdığı mektubunda, Türit kadın savaşçılardan şöyle bahsedildiğini söyledi: "15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçalan, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamış."


Bireysel değillerdi

Yeni Zelanda'dan savaşmak için gelen Otagc Birliği'ne mensup bir askerin de savaştan sonra ülkesine döndüğünde, kendisiyle yapılan ses kayıtlı görüşme sırasında, "Bir keskin nişancı Türk savaşçısını yakalamak için operasyon düzenlediklerini, bu nişancıyı ele geçirdiklerinde şaşırıp, kadın olduğunu gördüğünü" söylediğini ifade eden Tunçoku, tüm bu örneklerin Çanakkale Savaşları'nda bazı kadın savaşçıların da rol aldığını, bunun bireysel bir kaç olaydan çok örgütlü bir eylem olduğu kanısına varıldığım kaydetti.
 
Ce: Kahraman TÜRK Kadınları..

Sivastopol Destanı’nda Kara Fatma

Beş altı gün sonra geldi
Kara Fatma–i gazi
Nisâlar kahramanı, şeref–razı
Beş altı yüz kişiyle geldi o an,
Kamusu hep süvâri–i namdarân
Onların nâmı var Türkmen ilinde
Kılıç belinde, kargı yollarında
Onlar çok kırdı düşman, döktü kanın
Şehid oldu karındaşı nisânun
O hâtun kendi dahi yaralandı
Onuldu yarası hoş varlandı
Ömer paşa olup Şumnûda kâim
Onlara gönderir cephâne dâim


k4mk6.jpg


Kara Fatma bu harpte yüz bin kişilik düşman ordusunun karşısında geceli gündüzlü harbederek Türk ordusunun en ileri hatlarına kadar giderek askere cesaret aşılamıştı Bu harpte bir ara yaralanmış ve kardeşini kaybetmişti Kahramanlığı yabancı eserlere de geçmiştir Allah şefaatinden mahrum eylemesin

Kara Fatmalar tükenmez

Kuva–yı Milliye’nin Kara Fatma namlı kadın kahramanlarından bir diğeri, Batı Anaddolu’da Yunanlılara karşı mücadele eden ve ilk Kuva–yı Milliye hareketinin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ün de liyakatini kazanan Kara Fatma’dır Memleketin kara günlerinde, bütün kadınlığı gönülden temsil eden, vatan için, istiklâl için dövüşen ve adı sık sık gündeme gelen Kara Fatma, bizim endişeli günlerimizin sayılı kahramanlarından, kadınlarımızın en saygıya değerlerindendir

Ölünceye kadar sırtında muhârebe zamanlarında giydiği elbisesinin bir benzeri ve göğsünde taşıdığı “İstiklâl Madalyası” ile çok kere cadde ve sokaklarda gelip geçenlerin dikkatini çeken bu kahraman Türk anası, kendisine bağlanan maaşı, bir hayır cemiyetine bağlamış olduğundan hayatının son yıllarını, kendi uhdesinde kalan yetim torunları ile birlikte fakr–u zarûret içinde geçirmiştir

Hakikaten, Milli Mücadele döneminin birçok erkek kahramanı kadar şöhret yapmış ve hizmet etmiş bulanan Kara Fatma, son yıllara kadar muammer olmuş ve hakkında basında muhtelif vesilelerle pek çok neşriyat yapılmıştır

“Muharebe bana düğün gelir”

Memleketi tehlikede gören bu genç kadın, şahsî arzularının verdiği bir ıstırâbı olmadan, İşgal Kuvvetleri’nin sıkıcı karanlığına dayanamıyor “Kadın isem de, Türk değil miyim?” diyerek İstanbul’dan kâh yürüyerek, kâh ata binerek dolu dizgin, ancak gençlik ve memleket aşkının verdiği cesâretle Sivas’a geliyor ve Mustafa Kemâl’in karşısına çıkarak:

“–Bütün millet, vatanın kurtarılmasını bekliyor, işte ben de kadın halimle geldim ! İş göster Emret !” diyordu

Samimi ve içten gelen bu sözler Mustafa Kemal’in gözünden kaçmıyor:

“–Peki ama ne iş görebilirsin? Silah kullanır mısın? Ata biner misin? Harpten ateşten korkmaz mısın?”

“–Ata binerim, silah kullanırım, muharebe bana düğün gelir” cevaplarını veren Kara Fatma’ya hayran kalan Mustafa Kemal, “Şu dakikada bütün kadınlarımız senin gibi olsalardı Kara Fatma !” diyor ve bu sûretle Fatma Hanım, “Kara Fatma” lâkabını almış oluyor

Mustafa Kemal’den aldığı emir ve tavsiyelerle İstanbul’a gelen Kara Fatma 15 kişilik vatansever genci etrafına topluyor, buradan Kocaeli’ne geçiyorlar Köylerde vaziyeti asla belli etmeden tam bir teşkilat kurmayı başarıyor ve Geyve’de cephe tutuyor Halid Bey Kumandası’nda bir yıl çalışıyor, çarpışıyor ve bu sırada ilk defa yaralanıyor Teşkilat lağvedilince orduya çavuş olarak giriyor Birçok korkulu savaşlarda orduya, istiklâle büyük hizmetler eden Kara Fatma’nın bu zaferlerden tek nişânesi aldığı bir yara ile kırmızı kurdelalı bir harp madalyası ona gurur ve iftihar veriyor




picqg9.jpg
Kuva–yı Milliye’nin hâdimi

Kendisi, Kuva–yı Milliye devresindeki hizmet ve faaliyetlerini bir gazeteciye aşağıdaki şekilde hulâsa etmiştir:

“–İzmit, Adapazarı, Düzce ve civarına Yunanlılar sık sık baskınlar yapıyordu Bir gün kumandan Halid Bey beni çağırdı ve şunu söyledi: “–Fatma Hanım, senin bugüne kadar yaptıklarından çok memnunum, sana kaymakamlık vereceğim”

Halid Bey’in bu sözlerinden anlamıştım ki; bana gene mühim bir iş verecek

Şu emri verdi “–Şimdi adamlarını alıp İznik’e gideceksin!”
“–Ama ben on beş gün önce orada idim”
“–Gene gideceksin, orada bulun, işlerin var”

Emir, emirdi Derhal hazırlandım, atlarımıza atladık, dağlardan bayırlardan dolu dizgin koşturuyorduk

Yolda nefes nefese iki köylüye rastladık

Bizi görünce:
“–Aman” dediler, “imdada gelin, köyümüzü bastılar, hepimizi öldürecekler”
“–Kimler bastı, köyünüzü?”
“–Kimler olacak, gâvurlar”

Öyle günler yaşıyorduk ki; kimseye inanmak caiz de değildi hani Bu, düşmanın bir oyunu olabilirdi, nitekim bu gibi hadiselerle çok karşılaşmıştık

“–Hangi köydensiniz?”
“–Elmacık Köyü’nden”

Hemen atlardan indik, kıyafetlerimizi değiştirdik Ben eski püskü bir elbise giymiştim
Köye girdiğimiz zaman manzara tüyler ürpertici idi

Meydanda bir papaz oturuyordu Etrafında onbeş, onaltı kadar silâhlı vardı Türkleri bir araya getirmişlerdi Papaz, Hıristiyan kadınlara sordu:

“–Nasıl ceza verelim?”

Kadınlardan biri:
“–Onları iyice bağladıktan sonra bize teslim ediniz, intikamımızı biz alırız” dediler
Benden şüphe edilmediği için yanlarına kadar yaklaşmıştım

Papaz, üç Türk’ün bir ağaca bağlanmasını emretti

Kardeşime yaklaştım:
“–Hali görüyor musunuz?” dedim “İyi ki gelmişiz, şimdi tabancamı adamların üzerine boşaltacağım”

Kardeşim sert sert yüzüme baktı ve yavaş sesle:
“–Acele etme, sonra işi bozarız” cevabını kulağıma fısıldadı Ben bekleyecek halde değildim Heyecanımdan tir tir titriyordum Oğlum da benim halimden şüphelenmişti Yanıma yaklaştı O da fısıldadı:

“–Acele etme ana!”

Düşmanın rengi küle döndü

Ağaçlara bağlananların az sonra can vereceklerini anlayan köylüler ağlaşmaya, feryad etmeye başlamışlardı

Ne olursa olsun fazla sabredemeyecektim Tabancamı çektim ve:

“–Teslim olun!” diye haykırdım

Tabiî adamlarım da silahlarını çekmişlerdi Bu beklenmeyen hâl, düşmanı öylesine şaşırtmıştı ki Hemen ağaçlara bağlananların iplerini çözdürdüm ve silahlı düşmanların silahlarını aldırdıktan sonra onları bağlattım

Papaza dönerek:
“–Haydi” dedim, “şimdi siz ölümlerden ölüm beğenin”
Hepsinin de rengi kül gibi olmuştu Titriyorlardı Oracıkta düşüp öleceklerdi
Adamlarıma döndüm:

“–Hepsini Halid Bey’e ***ürünüz” dedim, “cezalarını o verecektir”

İzmit’e döndüğümüz zaman Süvari Livası Hacı Arif Bey bu muvaffakiyetimizden dolayı bizim için büyük bir merasim hazırlamıştı Köylüler, coşkun tezahürat yapıyordu Fakat bu muvaffakiyet ile birlikte beni sükûtu hayale garkeden bir mesele hasıl oldu Meğer “Kara Fatma tehlikeden sakınmıyor, başımıza bir iş açar” diye beni, geri hizmetlere almaya karar vermişler
Kıyameti kopardım

Halid Bey:
“–Bilmiyorum Fatma Hanım” dedi, “ölümden korkmuyorsun, fakat ya şehid olmaz da esir düşersen ne olur? Bizimkilerin maneviyatı bozulur, düşmanın maneviyatı kuvvetlenir Sen hiçbir tehlikeden kaçmıyorsun Ya, Elmacık Köyü’ndeki düşman kuvvetli olsaydı da sizi esir etseydi?”

O zaman kim tehlikeyi düşünüyordu Bundan sonra ihtiyatlı olacağımı vadederek vazifeme devam ettim”

Araştırma: Oğuz KÖROĞLU
 
Ce: Kahraman TÜRK Kadınları..

TAYYAR RAHMİYE
Cenup Cephesi’nde 9 Tümen kuruluşunda bir gönüllü müfreze vardı Bunun komutanı genç bir kadındı Tümenden aldığı bir emirle Osmaniye’deki müstahkem Fransız karargâhına taarruz edecek olan bu müfreze, 1920 senesinin 1 Temmuz sabahında harekete geçti Tayyar Rahmiye müfrezesini ustaca bir tertiple yavaş yavaş hedefe doğru ilerletti Fakat, bir an geldi ki, artık ilerlemeye imkân kalmadı Çünkü, Fransız karargâhı çok iyi tahkim edilmiş ve bol silâhla müdafaa edilmekteydi Duraklayan çetesini harekete geçirmek, yeni bir taarruz hızı verebilmek için sarfettiği bütün gayretleri boşa çıktığını gören bu kahraman Müslüman–Türk kadını şiddetli düşman ateşine rağmen ayağa fırlayarak:
“–Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olmanıza rağmen yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz!” diye bağırdı
Erkeklerin gururuna dokunan bu söz ve jest, ruhları sararak kahramanlık hislerini kamçıladı ve hücum yeniden başladı
Yağmur gibi yağan düşman ateşi, bu hücumu bir an olsun durduramamıştı Karargâh binasını saran çember gitgide daralıyordu Çetenin efrâdı bir hayâlet gibi hedefine yaklaşıyordu Yazık, çok yazık! Bu ateşli ve bu vatansever kadın, karargâh kapısına on adım kala şehid oldu Bu kayıp, burada, büsbütün başka bir tesir meydana getirmiş ve çetenin onuruna dokunmuştur Bu milli şahlanışın ateşlediği ruhlar, bir hamlede karargâhı zaptetmişlerdir


GÖRDESLİ MAKBÛLE
Yunanlılar Sakarya Meydan Muharebesi’ni kaybetmiş, Afyon mevzilerine çekilmişlerdi Hummalı bir faaliyetle yeni mevzilerini kuvvetlendirmeye çalışıyorlardı Fakat Yunan Başkumandanlığı’nın canını sıkan en mühim neden; en emniyetli olması lazım gelen cephe gerisi hareketlerinin, bilakis büyük bir huzursuzluğa maruz kalmasıydı
Cephe gerilerinde gerilla harbi vardı İşgal altında kalan Türkler mücadeleden vaz geçmemişlerdi
Küçük küçük gruplar halinde çalışan Türk çeteleri fırsat buldukça, Yunan geri hizmet ve ikmal birliklerine baskınlar yapmaktaydılar
Cephe gerilerinin emniyetini sağlamak için buralarda kullanılan muharip birliklerin bütün dikkati Akıncılar müfrezesindeydi Zira en büyük zararı bu müfrezeden görmekteydiler
Gördes–Sındırgı–Akhisar üçgeni içindeki sahada, bir Türk, (Gördesli Halil Efe) Akıncılar çetesi kendilerinden çok üstün bir kuvvetle çarpışmaktaydı Nâmüsaid şartlar içinde meydana gelen bu karşılaşmada Akıncılar müfrezesinin tek avantajı araziyi iyi tanıması ve bu sûretle manevra yapabilmesiydi Buna rağmen, muharebeyi kesip sıyrılmaya imkân yoktu ve çetenin cephanesi gitgide tükenmekteydi Saatlerce süren bu gayrî müsait çarpışma, muhariplerin moralini bozmaktaydı Fakat, çetenin içinde bulunan bir kadın kahramanın, zaman zaman kükremesi onlara, yeni bir mücadele ruhu ve cesaret aşılamaktaydı
Kükremiş bir aslan
16 Mart 1922’de Kocayayla’da cereyan eden bu çarpışmada durum gittikçe çetenin aleyhine dönmekteydi Birçok muhariplerin gözü düşmandan çok, çekilecek bir istikâmet aramakla meşguld Her zaman olduğu gibi bir ara Makbûle’ Hanım’a yeni bir heyecan ihdas etme fırsatı çıktı Düşman ateşinin durakladığı bir sırada Makbûle’yi kükremiş bir arslan gibi düşmana saldırırken görüyoruz Bu hareketin ruhlarda yarattığı ateşin parlaması ile sönmesi bir oldu Çünkü bu genç ve cesur kadın, alnından aldığı bir mermi yarası ile yere yıkıldı Başta Halil Efe olmak üzere, bu acı kayıp bütün erkekleri sarstı Cesaret kaynaklarını kaybeden çete için muharebeye devam etmek, artık mümkün değildi O kadar değildi ki, bu mukaddes ve muazzez şehidenin mubârek naşını bile kaçırmaya imkân yoktu Onu gömmediler bile Mevcut siperlerden birine olduğu gibi yatırılan Makbûle’nin cesedi, birkaç avuç toprakla ancak örtülebildi
Gördesli Makbûle, Halil Efe ile 1921 senesinde evlenmişti Fakat bir çokları gibi bu bedbaht çiftin de balaylarını düşman karşısında geçirmeleri mukaddermiş Silaha sarılan genç karı–koca; kurdukları çete ile dağlara çıkarak; aylarca düşmanla çarpışmıştı Çok zaman baskın yapan, bazen da baskına uğrayan Akıncı müfrezesi bir uğur ve kahramanlık sembolü gibi yanlarından ayrılmayan bu kadın kahramandan örnekler aldı
 
Ce: Kahraman TÜRK Kadınları..

Kuva-yı Milliye’de Bir Kadın Zâbit: FATMA SEHER HANIM


Kuva-yı Milliye döneminde en çok adı işitilen kadın kahramanlardan biri de, Fatma Seher Hanım'dır İsminin başındaki "Fatma" dan dolayı "Kara Fatma" diye bahseden kaynaklar da vardır Fakat o, daha ziyâde "Fatma Seher" olarak tanınmıştır
Fatma Seher Hanım'ın Kuva-yı Milliye devrindeki vatanî hizmetlerine dâir “Harp Tarihi Encümeni Arşivi”nde hayli vesika vardır Hisarcık'ta Kaynarca mıntıkası kumandanı Naim imzalı ve 27 Ağustos 1920 tarihli Süvâri Livasına (Tugayı’na) yazılan raporda:
"… Fatma Seher Hanım'ın cepheden geri gelen efrat üzerindeki tesiri her türlü takdirin fevkindedir" denilmektedir Bu yazıya karşı gönderilen cevapta ise; "Bugünkü harekâtta pek çok yararlığı görülmüş olan Fatma Seher Hanım'a çok teşekkür ederim" kaydı vardır Ayrıca 26-27 Ağustos 1921 tarihli ve 193 sayılı Liva Ta'mimi ile de Fatma Seher Hanım bütün efrat ve zâbitana karşı alenen takdir edilmekte ve kahramanlıkları örnek gösterilmektedir


Bölük Komutanı Bir Kadın


Kuva-yı Milliye'nin en meşhur kadın kahramanlarından biri olan Fatma Seher Hanım harp sonlarına doğru, memleketi olan Erzurum'a gitmek üzere yola çıkmıştı Güzergahta bulunan Trabzon'da bir hayli kalmış ve burada yayınlanmakta bulunan "İstikbal" Gazetesi'ne sergüzeştlerini bizzat anlatmıştı Onun şahsiyet ve mücadelelerinin aydınlanması mevzuunda son derece ehemmiyetli malûmatı ihtiva eden röportajın bir kısmını dikkatlerinize arz ediyoruz:
"Geçen hafta içinde, İnebolu'ya uğrayan Fransız vapuru, oradan, kendisini görenleri hayrette bırakan harikulâde bir şahsiyete sahip bir yolcu almış ve Trabzon'da bırakmıştır Bu yolcu, bir zabittir Başındaki turuncu kefiyesi, TBMM ordusunun serpuş numûnesine uymayan bu zabitin yakasında nefti, bir üçgen içinde iki yıldız, elinde gümüş saplı bir kamçı, ayağında zarif botlar vardı Bu zabit, ufak tefek yapılı, bir bölük kumandanıdır Adı, Fatma Seher Hanım'dır Bir ecnebi, bu satırları okuduğu zaman bilir ki, ne kadar hayret edecektir Bir zabit Kadın bir zabit Bilmem dünyadaki bütün orduların içinde bir kadın zabit var mıdır? Bu kadın üç senedir, bir düzine Yunanla harp eden bir Kuvvacı ve bir senelik bir ordu zabitidir Bu, ufak tefek kadının erkek elbisesi içinde taşıdığı çok kahraman, aynı zamanda çok mütevazı gönlünü, ah bir görüşüp anlasanız”


Vatanın Bağrında Nâmahremeli


Kocası, Vanlı Binbaşı Ezdeşin Bey idi Büyük Sarıkamış kavgasında şehid düşmüştü Edirne'de 5 fırkada iken karısı yanında idi Kendi Kafkas'ta harbe giderken karısı Edirne'de çocukları ile kalmıştı Mütârekeye kadar, Edirne'den çıkmadı, mütareke olunca İstanbul'a geldi Oradan, Konya-Diyarbakır tarikiyle Van'a, babası Yusuf Abdal Ağa'nın yanına gitti Vatan o günlerde derin, karanlık bir girdaba doğru, durmamacasına yuvarlanıyordu Ne taze gelinlerde neşe, ne de, bir ayağı çukurda olan ihtiyarlarda ruh istirahati vardı İngiliz zabitleri, üç taraftan sınırları aşmış heyet halinde Şark hududuna doğru ilerliyorlar, her şeyi de Türk Hükümeti'nin nüfuzunu alaya alarak idareye el koymuş bulunuyorlardı Kimi yerde Rumlar, kimi yerde Ermeniler, kimi yerde her iki unsur birden binlerce seneden beri şerefine yan bakılamamış asil Müslüman Türk'e hakaret ediyorlardı
Şehid binbaşı hanımı, Van'da, daha epey uzakta idi Lâkin, için için yanıp tutuşmaya başlamıştı Asabi, hasta, sert olmuştu Birgün geldi ki, kadınlık nezaket ve inceliğinden kendisinde eser kalmadı O günlerde, evvela "Trabzon Kongresi" daha sonra "Erzurum Kongresi" akdediliyordu Erzurumlu Âişe Hanım'ın kızı artık daha fazla duramadı ve kardeşi Mehmed Çavuş'la birlikte teşkilata adam toplamaya koyuldu Az zamanda yüz-yüzelli kişi kadar kişi topladı Fatma Seher Hanım bu sırada dokuz yaşındaki kızı Fâtıma ile İstanbul'a geçti Oradaki kardeşi Süleyman'ı da yanına aldı Ve bir gün, İstanbul'dan onsekiz tüfek de elde ederek Alemdağı yoluyla az evvel, tâ Van'dan yüzelli kişilik kuvvetiyle gelen kardeşi Mehmed Çavuş'la İzmit civarında Taşköprü'de iltihak etti



Allah Aşkına, Din Aşkına İmdat, Yetiş Kara Fatma!


Bir Cuma gecesi Beşevler civarında kâin Kabakça'dan soluk soluğa bir adam geldi Mehmed Çavuş'a bir imdat mektubu getirdi Köylü iki gözü iki çeşme anlatıyordu:
– “Bizim köyden Mehmed'i bu gece gerdeğe koyduk Tam bu sırada, köyümüzü bir Rum ve Ermeni çetesi bastı, eve girdiler, zavallı Mehmed'i bağladılar Zevcesini de perişan ettiler Gavurlar Gavurlar”
Köylünün nefesi tutuldu Sonunu söyleyemedi Nihayet hıçkırarak bağırdı:
– “Kara Fatma, Allah aşkına, din aşkına imdat! Yetiş Kara Fatma, ırzımıza düşman tecavüz etti”
Ertesi gün, kaç zamandır Davulcular ormanında gizlenmiş olan yüz elli kişilik kuvvetin başına geçen Kara Fatma; Gülbahçe, Mecidiye, Orhaniye, Arpalık köylerinin imam ve muhtarlarıyla, ileri gelenlerini ormana celp ettirdi Onlara:
– “Ben Kara Fatma'yım Ermeni jandarmalarının sizden her ay aldıkları iki yüz lirayı bundan sonra vermeyeceksiniz Sizin ırzınızı, malınızı ben bekleyeceğim”
Köylüler memnun döndüler Kara Fatma artık kendini meydana vurmuştu Kara Fatma yanına onyedi kişi aldı, gözlerini kan bürümüş köylüye:
– “Düş önüme"
Dedi Çıkıp gittiler


Milletin Namusuna Uzanan Eller


Kara Fatma, onyedi kişiyle Kabakça'yı sardı Zalimler, köyün bütün genç kızlarını gelin evine doldurmuşlar, nara atarak alçakça eğleniyorlardı İffetli Türk kızlarının boğuk feryatları bu çirkin gürültüler arasında o kadar yanık, o kadar tüyler ürpertici bir halde geliyordu ki Onyediler Kara Fatma'nın komutasını sabırsızlıkla bekliyorlardı Tam bu sırada, evden iki haydut çıktı Bir kızı saçlarından tutmuşlar, avludaki samanlığa doğru sürüklüyorlardı Samanlığın kapısı önüne geldikleri zaman, Sabancalı Murad ve Mecidiyeli Musa Çavuş ile Kara Fatma'nın oğlu Seyfeddin uzaklardan yetiştiler ve iki haydudu hakladılar Talihsiz kız, düşüp bayılmıştı Evin içindekiler ise samanlık önündeki hadiselerden habersiz, vicdan sızlatan eğlencelerine devam ediyorlardı Bir ara, birkaç haydut daha, iki kızı sürükleyerek evden çıkardılar, Kara Fatma da daha fazla beklemeyi faydalı bulmadı ve erkeklere garip görünen bir kükreyişle bağırdı:
– “Ateş!”


Ateş Hattında Can Pazarı


Üç–dört gün sonra Türk Ordusu, İzmit üzerinden taarruza başlayınca, Kara Fatma da orduya katılarak Kuva-yı Milliye'nin kahraman askerleriyle birlikte düşmana karşı savaştı dört gün boyunca Bir yandan, savaşıyor, bir yandan da yaralanan askerlerin yaralarını sarıyordu
12 Haziran 1921'de ordu ile beraber muzaffer olarak İzmit'e girdi Orada 12 gün kaldı 13 gün, kıtasıyla İznik havalisine Avdan Yaylası'na gitmesi emrini aldı Kendisi hasta idi, kardeşi ile maiyetindekiler gittiler Kendisi de onbir gün zarfında iyi olur olmaz, Oğul Paşa'da kıt'asına katıldı
29 Ağustos 1921'de düşman, Kara Fatma'nın tuttuğu cepheye; Kaynarca, Bereket Karadin üzerinden taarruza kalkt Harp kaçınılmaz oldu Birinci gün onbir saat, ikinci gün dokuz saat devam etti Kara Fatma sol kolundan, oğlu sağ ayağından yaralandılar İkinci gün akşam üzeri, Yunanlılar dört saat geriye çekildiler Kara Fatma yine muzaffer olmuştu


Onbir Yaşındaki Küçük Fatma


Fatma Hanım, Milli Mücadele’ye atıldığı zaman dokuz yaşındaki kızı da yanında idi
Fatma Seher Hanım anlatıyor:
– “Bu kız da bana mı çekmiştir ne? Deli midir, nedir bilmem; şimdiye kadar yanımdan hiç ayrılmadı Onu ekseriya İzmit'te bırakıyordum, fakat durmuyor, neferlerin peşine takılarak tâ siperlere kadar geliyor Kaç defa harp ederken bana ve askerlerime mataralarla su taşımıştır Bu çarpışmada zavallı kız sağ elini kaybetti Şimdi İzmit'tedir”
Fatma Hanım bu defa izinli olarak Ankara'ya geldiğinde kızı bir mektup yazdırarak ona göndermiş, mektubunda kendisinden küçük bir tabanca isteyerek,
– “Sağ elim yok ama, sol elle pek güzel atıyorum anne!”
Diye yazmış… İzmit'te, Yakın Şark Yardım Heyeti Reisi birgün Fatma Seher Hanım’dan bir fotoğrafını çıkarmaları için müsaâde talep etmiş Fatma Hanım tabiî müsaâde etmiş Fotoğrafı alındıktan sonra Amerikalı, kendisinden bu hediyesine mukabil ne hediye edilirse memnun olacağını sormuş Fatma Hanım,
– “Hani onbeşli İngiliz silahı filintalar var ya; onlardan bulamadım, hediye edersiniz, nihayetsiz derecede makbule geçer”
Amerikalı; yüzük, bilezik, küpe yerine; silaha, bombaya meyli olan bu kadının karşısında cidden hayrette kalmış Ancak, o da silahtan bulamamış fakat, iki tâne saplı İngiliz bombası hediye etmiş


Ben Kadınken İyi Dikiş Dikerdim


Fatma Hanım; yürüyüşü, gezişi ve duruşu itibariyle tam anlamıyla asker bir karaktere sahip olmuştur Hülasa, askerlik onun ruhuna işlemiştir Şu sözler kendisine aittir: "Ben kadınken iyi dikiş dikerdim"
Hakikaten kadınlığı onun için bir mazi idi artık Ancak, bir annede bulunması gerektiği kadar da şefkatli idi Mecazlarında, kinâye ve istiârelerinde muhayyilesine hakim olan bütün timsaller hep askerdir Birgün karargâh zabitlerinin güçlüğünden bahsederken:
– “Menzil, posta beygiri gibi bir yerde durmuyor ki…”
Demiştir Fatma Seher Hanım'a cepheye ne zaman döneceği ve harpten sonra ne yapacağı sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
– “Kırk gün izinliyim, buradan evvela Erzurum'a gideceğim Üç senedir görmediğim ana ocağıma şöyle bir hal hatır soracağım Oradan Sarıkamış'a varıp Kazım Karabekir Paşa Hazretlerine hürmetlerimi arzedeceğim Van'a kadar ya giderim ya gitmem Orası uzaktır Olur da günümü geçirirsem mesul olurum Hoş, kumandanım çalışanlara pek bir şey demez, beni severler, ama nemelâzım Bir saat evvel işbaşına dönmeli Ya ben varmadan taarruz başlarsa o zaman halimiz nice olur! Benim üç senedir savaştığım yerlerde ne tâze kızım, ne taze gelinim, ne de dikili fidanım var Fakat, bütün Türkiye benim toprağım Ve bütün Türkler benim kızım, kardeşim, anam, babam Ah şu, vatan uğruna gaza etmenin lezzetini tatmak yok mu!”
 
Back
Yukarı