Osmanlı ve Türklük Bilinci

Aşk'a İnanmışt'ı

Genel Yönetici
Staff member
Katılım
28 Mart 2008
Mesajlar
23.243
Tepki puanı
2.147
Puanları
163
Yaş
40
Bulunduğu Yer
ŞANLIURFA
Tuttuğu Takım
GALATASARAY
Osmanlıda Müslüman halk genellikle tarım,askerlik ve devlet memurluğu ile geçimlerini sağlamakta, Rum, Yahudi ve Ermeni azınlıklar ise, ticari faaliyetin hemen tümünü ellerinde bulundurmaktadır. Osmanlı'da Türk,"eğitim görmemiş köylü" anlamına gelmektedir(Doç. Dr. Turgay UZUN,Osmanlı Döneminde Türk Milliyetçiliği İdeolojisinin Kaynakları).Osmanlıda Türk halkı bitmeyen seferler ve savaşlarda kırılırken, gayrimüslim halk özellikle Kırım Savaşı sonrası dönemde savaş ortamının sağladığı imkanlardan da yararlanarak iktisadi açıdan zenginleşmiştir. Bu haliyle İmparatorluğun en zenginleri gayri müslüm ve farklı ırktan kimselerdir.

Ayrıca Türklerin İslâmiyeti kabul edişi ile birlikte, var olan eski Türk inanış ve gelenekleri bir değişim sürecine girmiştir. İslâm inanışında mevcut olan "ümmet" prensibi ve İslamın kavmiyetçiliği reddedip, bunu bir asabiye olarak nitelendirerek kötülemesi, Türklerde ulusal bilincin gelişmesini geciktirmiştir. Osmanlı'da Türklere; "Hangi Ulustansın?" diye sorulduğunda genelde alacağınız cevap " müslümanım" şeklindedir. Hatta Müslümanlığın bir din olduğu hatırlatılınca soruyu "Osmanlıyız" biçiminde cevaplarlar ve bunun da bir ulus olmadığı belirtildiğinde bile türlü Türk olduklarını söylemeyi düşünemezler (Akçam, Taner, Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu). Kısaca Osmanlı ümmetçidir. Kurucuları her ne kadar Türk olsa da ümmetçilik benimsenmiş, Türklük unutulmuştur...

Tarihi kaynaklar, Osmanlı devleti'nin Türkler tarafından kurulduğunu kanıtlamasına rağmen, ilk kurucularından sonra, Osmanlı padişahlarının ne kadar Türk olduğu tartışmalıdır. Zira o dönemde geçerli olan komşu ülkelere saldırma ve onlardan savaş tazminatı ve ganimet alma siyasetiyle güçlenen Osmanlı, aynı şekilde hareminde bir çok farklı ırktan cariyeler de bulundurmuştur. Nitekim Padişah anaları (Osman bey hariç), hep yabancı ırktan alınan köle kadınlardı. Bu kan yabancılığı son padişaha kadar devam etmiştir. Ayrıca Araplara- milleti- necip, Ermenilere millet-i sadıka denmesine rağmen, Türklere barbar, köylü gibi sıfatlar takılmıştır.

Ayrıca Osmanlıda “Türk" kavramı, kendilerini Türkler olarak değil, Osmanlılar olarak gören Osmanlı elitlerine yabancıdır. Onlar için Türk, "eğitim görmemiş köylü" anlamına gelmektedir. Osmanlı bürokrasisinde yükselmek için -büyük oranda- Müslüman olmak ve Osmanlıca bilmek dışında bir şart aranmamıştır. Osmanlı toplumsal yapısına bakıldığında, Türk unsurun neredeyse tümüyle İslâm kültürüne entegre olduğu da görülmektedir. Bunun başlıca belirtisi, kendi tarihlerine geleneksel olarak nasıl baktıkları sorusunun cevabıdır. Mesela Pecevizade ibrahim efendi, o'nun safii mezhebinden bir kürt oldugu nu soylediği Ebu suud efendi, tam bir Türk düşmanıdır. Alevi Türkmenleri katledilmesi için bir çok fetvası vardır.

Osmanlı tarih yazıcılığı başlıca iki olgu üzerinde yükselmiştir. Bunlardan ilki, Hz. Muhammed'in üstlendiği rol ve Osmanlı Hanedanının doğuşudur. İki gelişme arasındaki bağlantıyı da Selçuklular kurmaktadır. Yani, Türklerin İslâm öncesi geçmişi ve oradan göç edişleri kolektif bellekten silinmiş, unutulmuştur. Saray ve bürokratik elitler Arapça-Farsça terkiplerle dolu anlaşılmaz bir dil yaratarak halkla kendi aralarına aşılmaz bir duvar örmüşlerdir. Yani o gün için Osmanlıca, bir Türk'ün konuşabildiği dilden çok, bir Müslümanın konuştuğu, etnik bir belirteç olmasından çok dinsel karakter taşıyan bir yapıya sahiptir. Kısaca ümmetçilik vardır. Osmanlılar için Türk’ün sözlük anlamı idrak-ı bilhak (anlayış yoksunu,cahil) ‘dır. Osmanlı belgelerini incelendiğinde Osmanlı hanedanının birçok yazılı belgede başlangıçta öz Türkmen soyundan geldiği halde kendini Türk olarak nitelemekten itinayla kaçındığını tüm açıklığıyla fark edebilecektir.
 
Back
Yukarı