Sen Malihülyamisin Söyle?

hürrem sultan

Demirbaşlardan
Katılım
25 Ağustos 2008
Mesajlar
1.704
Tepki puanı
754
Puanları
113
Dokunsam kirpiğine, titrerdi çiğ taneleri


Bu aşkın nüshası şarkılarda Aslı bende kalacak (Yılmaz Odabaşı)

Önce susarsın. Kelimelerin kesafeti arasından, cümleleri çekip çıkarmamanın yakıcı sessizliği. Derken bir yanda yanan ateşe mükabil, diğer yanda beliren rüzgar. Etrafı saran duman. Rüzgar arttıkça, yangın tekessür eder. Damarlarının cevelanı, boğazında düğüm. Zor olanıdır sessizlik. Şehir susar sükutunla. Ama ölüler bile susmaz bilir misin ? Ve her fırtına öncesi sessizlik olur. Önce oradan başlamalıdır direnmeye… Sessizlikten.

Oysa şimdi, “sensizliğe” yenildim. Direncim kırık dökük. Derbederim!

Fırtına vurdu sükutunu. Boranlar, ılık baranlarımı karanlık anaforlara çevirdi. Ben artık, kanat çırpamayan kuşları öğreniyorum yokluğunda, koşamayan atları, sekemeyen ceylanları. Hayat değiştiriyor kendini. Her şey sana kurulu. Yokluğuna ayarlanıyor vakitler.

Saat 1 : Yoksun… saat 24: Yoksun… Ay 1: Yoksun… Ay 31 : Yoksun…

(Yıllara tebdil etme yokluğunu ne olursun!)

Her anda başlıyor varlığın, hiçbir anda yoksun…/ tezat…/ yalnızım çünkü sen varsın.

Yoksun…

Her yerden başlıyor varlığın, hiçbir yerde yoksun…/ tezat…/ yalnızım çünkü sen varsın.

Sen, malihulya mısın söyle? Akik bir tespihin tanelerine dökülen, 99’u kahır, son demde sabır. Tükeniyor(um).

Gözlerin gözlerime değdiğinde, takvimler tarih düşerdi almanaklara. İşte o an, bütün ırmaklar coşkuyla denizlerimize akardı. Taşardık aşkın bereketli coğrafyasına. Şehir, firari bir suçlulukla silindirdi duruşumuzdan.

Yoksun… Bir vapur iskelesinde, martı çığlıkları ve dalga sesleri arasında kaybolan suretini arıyorum hala. Güzel anların kabullenmeyen zaman kırıyor narin umutlarımı.

Hayalimden de kaybolacak suretin bir gün biliyorum. Korkulu bir bekleyiş oluyorsun işte o vakit. Oysa, hatırlanmalarının çokluğu öyle vakitsiz ki..

Parmaklarımda kör anlarımın kirpik izleri; avuçlarımda yanaklarının sıcaklığı vardı bir dem. Dokunsan kirpiğine, titredi çiğ taneleri. Baharın bütün çiçekleri tomurcuklanır, kara kış ortasında mayısa dururdu tabiat. Göçmen kuşlar şaşırdı yönlerini.

Oysa, sonbahar hüznü şimdi parmaklarıma dolanan. Sapsarı bir sensizlik sızıyor uçlarına. Dokunmalarım yağmurlara bile öykünüyor..

Yoksun. Gamzendi, canhıraş olan bağrımın teslim olunası yegane silahı. Ama varsın yarelensin, yar yanağıyla bağrım. Gönül, yar yar olduktan sonra, yarin yokluğunda. Varsın, yanağımı yarelesin. Yarele beni ey can. Sitemkar da olsun, bir kerecik yarele bakışlarınla beni.

Ya da, kirpiğine dokunma hayali a’ma sensizliğimin parmak uçlarını sızlatsın. Yokluğunun gamı yaşatsın seni içimde. Sevgili denilen mah-çehrenin uğruna, nice ahalar çekmişim çok mu?

Yoksun… Yokluğuna en yakın kelime vuslat. Oysa varlığına ne kadar uzak. Ki vuslat, iftirakın nihayetindeki mükafat. Öyleyse kavuşma ümidinin, ayrılık faslında kalakalmış. Ben; sanrılarımın, sayrılıklarım olduğunu kabullenmekten başka ne yapabilirim. Sen söyle ey hüzün. Derdimi defalarca dağlayan bunca matem içinde, ne yapayım ben?

Yoksun… yokluğun ateşin en coşkulu hali. Pervanenin hayran kaldığı mum alevi değil, İstanbul’da tarihi bir vakanın, ahşap cumbaları küle döndüren cehennemi yangını bu. Ah bir bilsen… Bir bilsen… Bilmek istemezdin yanmaya dair bildiklerini.

Sebeb-i yangınım, sebeb-i nefesim, sebeb-i gamım ve ihtimal ki:

Sebeb-i fevtim. Yar…

Ateş böceklerini imrendiren ışıltılar senden.

Ey ruhumun istisnasız bütün odalarını işgal eden.

Kalbinde küçücük bir yer açamaz mısın başım için. Ki ben, başımı ellerimin arasına almıyorum artık. Çıkardığın ateşlere sarıyorum. Solum harlanmışken, çektiğim ahlar alazladı da sağımı, dört bir yanım ateşten kor. (yanmakla biter miyim varlığında. Yokluğun sarmışken efkarımı)

Gönle düşen od, arttıkça, kaynar ve cevelan edermiş gözlerden. Suyun, ısıya gösterdiği tepki gibi, yokluğun taşar gözlerimden. Sevgili denilen gül-zar uğruna, narlarda alev alev yanmışım, çok mu?

Paramparçayım. Kendime bakıp da sana dair anılara davetiye çıkartmamak için kırdığım aynalarda artıyor suretim. Bin kere ben olsam da, bin kere seni görüyorum her defasında. Aşk dediğin, bir illüzyon değil midir zaten?
Yoksun… gidişin kan kırmızı. Karanfiller biriktiriyorum gelişine yaren. “kırmızıyı sevdiğini bilseydim, hayallerim kıpkırmızı olurdu” diyen şair mısralar taşıyorum, taşıp duran gönlümde.

Ama inan beyazı unutmuyorum: Haşim’in mütekasif menekşelerine inat, bir kardelen boynu bükük boy veriyor umutlarımda. Şimdi sensizlik, kar altından bin bir hünerle yetiştirdiğim çiçeğe anlatamıyorum beyhudeliğini. “Ey çiçek, bekleme. O gelmeyecek.” Diyemiyorum.

Kardelen. Karı delen, ama umuduma açılan koca gediklere tutunamayan dağ güzeli. Ne söküp atabiliyorum ona içimden. Ne açabiliyor yokluğunda.
Yoksun… Gitmeni görmemek için sözüm ona “son bir defa daha gelmeyişim” kahrediyor varlığımı. Bağ(r)ımda karanfil, dağımda kardelen. Dağlanmış umutlarda çiçekler çoğaldı. Tek, sen yoksun…

Denizin iki yakasında tekerrür ediyor tarih. Üsküdar-Eminönü arası şehir vapurunda, ellerim boşlukta, gözlerim gözlerinde asılı kalıyor her yarım saatte bir. Beni, o şehir vapurunda, bakışlarının rotasında eriyen bakışlarımla hatırla… Gitmeni görmemek için gitmenim hüznünü görürsen gözlerimde, beni o an ile hatırlamak için unut. Çünkü ben seni her an hatırlamak için, hiçbir an unutmuyorum..

… Ve senin sözlerindi, sözlerime mührolan:

ÖYLE SESSİZ, ÖYLE SENSİZ YAŞARIM İŞTE
Melahat Sen


benn okurokumaz dondum kaldim bayildim yani ins sizde begenisiniz:(:(
 
Cevap: Sen Malihülyamisin Söyle?

:9::9::9:alıntı yapamadım her cümlesi harikaydı yazanın yüreğine seninde ellerine sağlık cnm benim:)
 
Cevap: Sen Malihülyamisin Söyle?

yapma ezom yapma bende yapamadim yaaa
gercekten yazanda yazmis yaaa
bu nasil sevdaymis yaaaa
saolasin ömrümmmmmm:):)
 
Back
Yukarı