Ahıska Türklerinin Sürgünü

Aşk'a İnanmışt'ı

Genel Yönetici
Staff member
Katılım
28 Mart 2008
Mesajlar
23.246
Tepki puanı
2.148
Puanları
163
Yaş
40
Bulunduğu Yer
ŞANLIURFA
Tuttuğu Takım
GALATASARAY
İkinci Dünya Savaşı sırasında SSCB'de bazı halkların adına ister tehcir, ister sürgün diyelim zorunlu göçe tabi tutulması anti-Sovyetik, anti-Stalinist ve genelde anti-komünist propagandanın popüler temalarından biridir. Bu propagandaya göre, güya Stalin “canisi” sadistçe zevklerini tatmin için birçok halkı kırıma uğratmış, yerinden etmiş ve hatta soykırım uygulamış. Tabii söz konusu olan komünizm ve Sovyetler Birliği olunca her türlü yalan ve dezinformasyon mübah sayılıyor, her türlü tahrifatta sınır tanınmıyor. Bu propagandaya göre zorunlu göçe tabi tutulanların ve içlerinden yolda ölenlerin sayısı da fantastik boyutlara ulaşıyor.

Sürgüne gönderilen halklar arasında Kırım Tatarları, Karaçay-Balkarlar ve Ahıska Türkleri gibi Türki halkların da bulunması kuşkusuz Türkiye'deki anti-komünizm için bulunmaz nimet. Bu yazıda sadece Ahıska Türkleri konusuna değineceğim çünkü konu geniş ve tamamı bir yazıya sığmaz. Ayrıca Ahıska Türkleri gerçekten de SSCB'de sürgün edilen halklar arasında özel bir yere sahip. Çünkü öteki halkların hepsi faşizmle yüksek oranda aktif veya pasif işbirliği içine girmişlerdi ancak Ahıska Türkleri bildiğim kadarıyla az sayıdaki asker kaçağı ve Türkiye'ye kaçma olayları dışında düşmanla işbirliği yapmadı. O halde Kasım 1944'te neden onlar da sürgüne gönderildi?

Bilmeyenler için önce kısa bir açıklama: Ahıska Türkleri Gürcistan-Türkiye sınırına yakın Ahıska kasabası ve çevresinde (Adıgön, Aspinza, Ahılkelek beldeleri) yaşayan Türkler idi. Kasım 1944'te savaşın bütün şiddetiyle sürdüğü bir sırada SSCB Devlet Savunma Komitesi kararıyla yörede yaşayan çoğu Türk, bir kısmı da Kürt ve Hemşinli (Ermeni) olan 91.095 kişi Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan'a gönderildi. Dikkat edin: Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan Orta Asya'da mıdır yoksa Sibirya'da mıdır? Tabii ki Orta Asya'dadır. Fakat bizim anti-komünist koro nedense çoğu zaman Ahıska Türklerinin Sibirya'ya sürgün edildiklerinden söz eder. Bunlar deyim yerindeyse kargadan başka kuş, Sibirya'dan başka sürgün yeri tanımazlar. Tabii bu sadece bir ayrıntı. Şimdi gelelim işin özüne.

Sovyet ordusu ve Sovyet halkları yalnızca faşist düzenli ordu birlikleriyle savaşmadılar. Aynı zamanda faşistlerin cephe gerisinde örgütledikleri veya yardım ettikleri çetelerle, sabotajcılarla, asker kaçaklarıyla ve bizzat faşistlerin savaş esirlerinden kurdukları birliklerle savaştılar. Bunlarla savaş için Sovyet ordusu ciddi miktarda birliklerini cephe gerisinde tutmak zorunda kalıyordu. Tüm Avrupa'da olduğu gibi SSCB içinde de Hitler'in çok geniş bir beşinci kol ağı ve faaliyeti vardı. (Bu arada beşinci kol deyiminin mucidi de İspanyol faşistleridir: İspanya iç savaşı sırasında Ekim 1936'da faşist general Emil Moro Madrid'e dört koldan saldırdıklarını, beşinci kolun da şehrin içinde olduğunu ve zamanı gelince darbeyi vuracağını bildirmişti). Bu faaliyetlerin hedefinde Sovyet düşmanı burjuva milliyetçileri ile işbirliği yapmak vardı. Göbbels'in propaganda makinesi bunlara sahte vaatler dağıtıyordu. Nazi savaş makinesi ise bu boş vaatler yanında cephe gerisine uçaklarla gayet somut silahlar, mühimmat vb dağıtıyordu. İşte bu faaliyetlerin en yoğun olduğu yer Kuzey Kafkasya idi çünkü burada zaten tarihsel bir Rus düşmanlığı ve anti-Sovyetizm vardı. Burada çok sayıda asker kaçağı ve silahlı çeteler vardı. Ayrıca Sovyet kurumlarına karşı ekonomik sabotaj had safhada idi. Nazi savaş makinesi için bundan daha önemli bir sebep daha vardı: Bakü ve Grozni petrolü. O sırada tüm Sovyet yakıt tüketiminin üçte ikisini bu bölge karşılıyordu. Faşistler hem bu petrole ulaşmak hem de SSCB'yi bu kaynaktan mahrum bırakmak istiyorlardı. Cephe gerisinde ise Kizlar-Astrahan ve Mahaçkale-Grozni-Pyatigorsk-Armavir demiryolu hatları stratejik olarak çok önem kazanmıştı ve faşistler beşinci kolun bu hatları sabote etmesini istiyorlardı.

Öte yandan SSCB için tek tehlike bu beşinci kol faaliyetleri değildi. Aynı zamanda sınırdaki Türkiye ve İran da çok kaygı veriyordu. Özellikle Türkiye sözde tarafsız olmakla birlikte pratikte Alman müttefiki gibi hareket ediyordu. İnönü rejimi SSCB ile 1925 yılında imzalanmış olan dostluk antlaşmasına ihanet etmişti. El altından Almanya'ya krom gönderiyor, Alman gemilerinin ve denizaltılarının Boğaz'dan geçmesine izin veriyordu. İçeride yerli faşistler kudurmuştu. SSCB haklı olarak Türkiye'nin her an faşist Almanya'nın yanında SSCB'ye karşı savaşa girmesinden korkuyordu. İşte Kafkasya'daki stratejik mücadele ve Sovyet cephe gerisinin buradaki zayıflığı ile Türkiye'nin düşmanca politikası yüzünden Kafkas cephesi komutanlığı sınıra yakın yaşayan Türklerin potansiyel tehdidinden korkarak başkomutan Stalin'den sürekli onları göç ettirme izni istiyordu. Stalin ve Kızılordu genelkurmayı nihayet Kasım 1944'te bunun gerekli olduğuna karar verdi. Çünkü 1944 yazı beşinci kol faaliyetlerinin ve sabotajlarının zirvesi olmuştu. Ahıska cepheye uzak olmakla birlikte Türkiye'ye yakındı. Şimdi kendimizi Stalin'in ve Kızılordu genelkurmayının yerine koyalım ve düşünelim: Türkiye'nin saldırması durumunda Ahıska Türkleri ne yapacaklardı? Kendi devletlerini mi tutacaklardı yoksa soydaşlarını ve dindaşlarını mı? İster istemez bir tercih yapmak durumunda kalmayacaklar mıydı? Onları yerinde bırakmak ve böylesi bir tercihe zorlamak doğru olur muydu? Onları böyle bir duruma düşmekten kurtarmanın sürgünden başka bir yolu var mıydı? Potansiyel cephe hattından uzaklaştırılmak onlar için de daha iyi değil miydi?

Emperyalist, liberal ve anti-komünist propagandanın gözlerden kaçırmak için çok çaba sarf ettiği bir olay da savaş sırasında ABD emperyalistlerinin de kendi vatandaşlarını zorunlu göçe tabi tutmuş olduğudur. ABD başkanı Roosevelt Japonya ile savaşın başlamasından iki ay kadar sonra 19 Şubat 1942'de ülkenin batısında yaşayan bütün Japon kökenlilerin toplama kamplarında toplanmasını emretmişti. Yaklaşık 120 bin kişi kamplarda toplamıştı. Bunların üçte ikisi ABD vatandaşı gerisi de oturma izni olan Japon vatandaşları idiler. Aynı zamanda ABD ordusundan bütün Japon kökenliler kovuldu. Fakat nedense bu olayı ABD'de ve sözde “hür dünya”da çok az kişi bilir. Ey okur sen de ilk kez duyanlardan isen kendine sor: Neden ben bunu daha önce hiç duymadım?

Diyeceksiniz ki Stalin'in savaş bahanesiyle Ahıska Türklerini soykırıma uğrattığı söyleniyor, buna ne buyrulur? El cevap: Bu konuda Nikolay Bugay adında bir antikomünist Rus tarihçi tarafından arşiv belgelerinin birçoğu yayımlanmıştır. Bu belgelerin bir kısmı Türkçeye çevrilmiş ve yine anti-komünist Bizim Ahıska dergisinde ve ahiska.org.tr sitesinde yayımlanmıştır. Belgelerden görüldüğü gibi 91 bin kişi içinden toplam 457 kişi yolda yaşamını yitirmiştir. Sürgün edilenler gittikleri yerlerde sovhozlarda ve sanayi işletmelerinde istihdam edilmiştir. Kimse aç susuz ve barınaksız bırakılmamıştır. Nitekim belgelerde zorunlu iskana tabi tutulanların bazı sorunlarından söz edilmekte ve çözümü için Beriya tedarik ve gıda sanayisinden sorumlu bakan olan Mikoyan'a emir vermektedir. Yine belgelerde özel iskana tabi tutulanların SSCB vatandaşı olarak kararnamede belirtilen sınırlamalar dışındaki bütün haklarından yararlanacakları yazılıdır. İşin ilginci bizim antikomünistler yayımladıkları belgelerin kendi tezlerini değil, bizim sosyalist tezimizi desteklediğinin farkında değildir. Bizim tezimiz şudur: Tehcirle soykırım arasındaki en önemli fark devletin zorunlu iskana tabi tuttuğu vatandaşlarının yolda ve gittikleri yerlerde can güvenliğini ve yaşamaları için gerekli asgari koşulları (barınak, yiyecek vb) sağlayıp sağlamadığıdır. İşte Sovyet devleti o zamanki savaş koşulları içinde çok az bir kayıpla bunu sağlamıştır.

Öte yandan aynı ikiyüzlü antikomünistler ve milliyetçiler Ermeni soykırımı söz konusu olduğunda Osmanlı devletinin yaptığı her şeyi meşru göstermek için bin dereden su getirmektedirler. Oysa aynı soru burada da geçerlidir: Devlet tehcire tabi tuttuğu nüfusun yolda ve gittikleri yerlerde can güvenliğini ve asgari geçim koşullarını sağlamış mıdır?

Son olarak antikomünist koroya bir soru daha soralım: Türki halklar Sovyet rejiminden o kadar zarar gördüyseler Mart 1991'deki genel referandumda neden öteki Sovyet halklarından (örneğin Slavlar, Baltıklar, Gürcüler vb) çok daha fazla oranda birlikten yana oy verdiler? Nasıl oldu da örneğin Gürcülerin çoğu bağımsızlıktan yana oy kullanırken Tatarlar, Kazaklar, Özbekler, Türkmenler, Azeriler vb % 95'lere varan oranda SSCB'ye evet dediler? (Ahıska Türklerinin nasıl oy verdiğini bilmiyoruz, çünkü özerk bir bölge veya cumhuriyetleri yoktu, zaten nüfusları da azdı).
 
Back
Yukarı