ÜNİTE 1
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ VE DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ YERİ
Ekonomi (iktisat) sosyal bir bilimdir. Sosyal bilimlerde fen(doğa) bilimlerinden farklı olarak aynı konuda birden fazla doğru olabilmektedir. Örneğin benzer tedbirlerin yer aldığı bir ekonomi politikası iki farklı ülkede veya farklı zamanlarda uygulandığında farklı sonuçlar yaratmaktadır. Aynı şekilde bir olaya dünyanın değişik yerlerindeki farklı toplumlar aynı tepkileri verebildi ği gibi bazı durumlarda da çok farklı tepkiler de verebilmektedir. Bu tepkilerde ülkenin içinde bulunduğu coğrafya kadar o ülkenin gelişmişlik düzeyi ve toplumsal yapı gibi pek çok faktör etkili olmaktadır. Bu gerçeklerden hareketle, bir ülke ekonomisin değerlendirirken söz konusu ülkenin sahip olduğu tüm kaynakları dikkate almak gerekir.
TÜRKİYENİN COĞRAFİ KONUMU VE DOĞAL KAYNAKLARI:
Türkiye’nin Yüzölçümü ve Coğrafi Konumu: Kuzey yarımkürede yer alan Türkiye’nin yüzölçümü 783.577 km kare , izdüşüm alanı ise 779.452 km karedir. Göller ve adalar da dahil edildiğinde, toplam yüzölçümü 814.578 km kareye izdüşüm alanı ise 783.562 km kareye yükselmektedir. Yüzölçümü büyüklüğüne göre yapılan sıralamada Türkiye dünyanın 34’ncü büyük ülkesidir. Ülke topraklarının yarıdan fazlası dağlarla ve engebeli arazilerle kaplı olduğu için ortalama yükselti oldukça yüksektir. (1.132 m) Bu nedenle gerçek yüzölçümü ile izdüşüm alanı arasında önemli bir farklılık mevcuttur.
Türkiye Coğrafi olarak 3 kıtanın (ASYA, AVRUPA, AFRİKA) birbirine en çok yaklaştığı yerde, Asya ile Avrupa’yı birbirinden ayıran iki önemli deniz boğazının üzerindedir. Ülke topraklarının yaklaşık %97’si Asya, %3’ü ise Avrupa kıtasındadır. Ülke yaklaşık olar ak 35 derece – 42 derece kuzey paralelleri ile 25 derece – 44 derece doğu meridyenleri arasında yer alır. Türkiye’nin en doğusu ile en batısı arasındaki uzaklık 1.660 km iken kuzey ile güney arasındaki mesafe 650 km’dir. Türkiye doğuda Gürcistan (276 km) Ermenistan (328km) Azerbaycan (18 km) ve İran (560 km) batıda Yunanistan (203 km) ve Bulgaristan (269 km) güneyde Irak (384 km) ve Suriye (911 km) ile komşudur. Ülkenin toplam sınır uzunluğu 10.765 km’dir. Bunun 2.949 km’si kara, 7.846 km’si ise deniz sınırıdır.
Coğrafi konum Türkiye’ye başta jeopolitik ve ekonomik olmak üzere pek çok açıdan fırsatların yanı sıra tehditler de
yaratmaktadır. Coğrafi konumun doğurduğu tehditlere soğuk savaş döneminin getirdiği olumsuzlukları, Ortadoğu da yaşanmış /
yaşanmakta çatışmaları ve savaş ortamını örnek verebiliriz.
Coğrafi Bölgeler ve Ekonomik Faaliyetler Arasında İlişki: Türkiye coğrafi olarak 7 bölgeye (Mar mar a, E ğe, Akd en iz, İç An ad o lu ,
Kara d en iz, Doğu An ad o lu v e Gü n ey d o ğu An ad o lu ) ve idari açıdan 81 ile (vilayete) ayrılmıştır. Coğrafi bölgeler tespit edilirken bölge içinde yer alacak illerin hem doğa şartlarının hem de beşeri ve ekonomik özelliklerinin nispeten benzerlik göstermesi önemli kriterlerdir.
Coğrafi yapı bölgedeki tüm üretim faaliyetlerini etkilemektedir. Yüksek, engebeli, ısı farkının yüksek olduğu ve kış şartları nın uzun sürdüğü bölgelerde tarım (bitkisel üretim) ve sanayi faaliyetleri sınırlı kalmaktadır. Bu bölgede hayvancılık faaliyetleri yoğunlaşmaktadır.
Türkiye Yarı kurak biri iklim özelliğine sahiptir. Kuzeyde her mevsim yağışlı olan Karadeniz İklimi, güneyde yazları kurak ve çok sıcak, kışlar ise ılık ve yağışlı olan Akdeniz İklimi görülür. İç bölgelerde (İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güney doğu Anadolu’nun büyük bir kısmında) Karasal iklim görülür. Az yağış alan bu bölgelerde yıllık ve günlük sıcaklık farkları çok olup özellikle iç ve doğu Anadolu da kışlar uzun ve soğuktur.
İklim ve doğa koşulları bölgelerin beşeri ve ekonomik yapılarını etkilemektedir. Türkiye de en çok göz veren bölgelere bakıldığında Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde coğrafi ve iklimsel şartlara bağlı olarak üretimin özellik le sanayileşmenin yetersiz olması, göçü tetikleyen önemli unsurlardandır.
Bölgelerin ekonomik kalkınmasının başarılmasında bölgedeki mevcut yapıların iyi etüt edilmesi büyük önem arz etmektedir. Madenler: Türkiye toprakları, sahip olduğu jeolojik yapı nedeniyle bünyesinde pek çok madeni bulundurmaktadır. Dünya genelinde ticareti yapılan 90 çeşit madenden bugüne kadar sadece 13’ünün varlığı Türkiye’de belirlenmemiştir. Türkiye dünyada kendi hammadde gereksiniminin önemli bir bölümünü karşılayabilen maden çeşitliliğine sahip sayılı ülkelerden biri olsa da özellikle petrol, doğalgaz ve taşkömürü gibi yakıt maddeleri açısından büyük ölçüde dışa bağımlıdır.
Türkiye dünya toplamında maden üretiminde 28’inci , üretilen maden çeşitliliği açısından da 10’uncu sırada yer almaktadır. Türkiye’de çıkarılan madenleri ‘’yakıt madenleri’’ ‘’hammadde madenleri’’ ve ‘’çeşitli madenler’’ olmak üzere 3 temel grupta toplamak mümkündür.
Başlıca yakıt madenleri , Kömür, linyit, petrol ve doğalgazdır.
Hammaddeleri ise, Demir, bakır, krom ve manganez ve bor şekilde sıralanabilir.
Stratejik Bir Maden : Bor
Türkiye, dünyanın en büyük ve en iyi kalitede bor rezervlerine sahip olup, dünya bor talebinin önemli bir kısmını karşılamakt adır. Dünyada 8 ülkede bor rezervi bulunmakla birlikte önemli bor yatakları Türkiye, ABD VE Rusya’da yer almaktadır. Türkiye toplam
3 milyar ton rezerv miktarı ile dünya toplam bor rezervi sıralamasında %722lik pay ile ilk sıradadır. Görüldüğü gibi bor çok geniş bir alanda kullanılan stratejik bir üründür.
Su Kaynakları: Türkiye’nin kara sularını akarsular, durgun sular ve yeraltı sular olmak üzere 3 grupta inceleyebiliriz. Türkiye akarsular açısından zengin bir ülke olmasına karşılık bu su kaynaklarının düzensiz akışları ve eğimleri nedeniyle akarsularda nehir taşımacılığı yapılmamaktadır. Akarsular kuvvetli eğimleri ve gömük yataklarıyla büyük hidroelektrik potansiyeline sahiptirler. Türkiye durgun sular (göller) açısından da zengindir. Ülkemizde küçük göller birlikte 120’den fazla doğal göl bulunmaktadır.
Tü rk iy e’ n in en b ü y ü k gölü 3.712 km ka re ala n ile Van Gö l ü d ü r . Türkiye’nin önemli yeraltı su rezervlerine sahip olduğu tahmin edilmektedir. Su kaynaklarının önemli bir kısmı buharlaşma ve yeraltı su kaynaklarını besledikleri için kullanılamamaktadır . Diğer yandan göllerin bir kısmının tuzlu ve sodalı olması dikkate alındığında, Türkiye’nin kullanılabilir su açısından zengin bir ül ke olmadığı söylenebilir. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.519 m küp civarındadır.
Türkiye su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır .
TÜRKİYENİN NÜFUSU VE DEMOGRAFİK GÖSTERGELERİ
Nüfusun Ülke Ekonomisi Açısından Önemi: Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yerleşik olan nüfus, ülke nüfusunu
o lu ştu rmak ta d ır . Ülke nüfusu ekonomideki temel üretim faktörlerinden emeğin kaynağını oluşturmakta, ayrıca toplam tüketimi belirlemektedir. Nüfus büyüklüğü kadar nüfusun yaş gruplarına ve yerleşim yerlerine göre dağılımı, eğitim düzeyi ,nüfusa yete rli eğitim ve sağlık hizmetlerinin sunulup sunulmadığını yanı sıra nüfusun ne kadarının sosyal güvenlik sistemi kapsamında olduğu gibi göstergeler de ülkenin sosyoekonomik kalkınması açısından önemlidir . N ü fu s ü lkeni n savu n ma v e a skeri gü cü açı sın d an d a belirleyici role sahiptir.
N ü fu s ar tış h ızı, ülke ekonomisinin yıllık net büyümesini de etkilemektedir. Bu nedenle ülke ekonomisinin yıllık büyüme hızının nüfus artış hızının çok üstünde olması arzulanır. Artan nüfusa bağlı olarak eğitim ve sağlık harcamalarına daha fazla ihtiyaç duyulur. Bu noktada ihtiyacı olan temel hizmetlerin sağlanması gerekir. Bu ise Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde sınırlı kaynakların , hızlı nüfus artışı nedeniyle Demografik Yatırımlar için harcanması demektir. Hızlı nüfus artışı ülkenin daha verimli yatırımlara gidecek kaynaklarını emer, dolayısıyla hızlı ekonomik kalkınma açısından olumsuzluk yaratır.
Nüfus Sayımı, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Toplam Nüfus: N ü fu s say ı mı ü lke için d e y a şay an n ü fu su d o ğru b ir şekild e te sp it ed eb ilm ek i çin y ap ılmak ta d ır . Bu sayımlarda, nüfusun idari birimlere göre dağılımının yanı sıra toplumun başlıca demografik, sosyal ve ekonomik niteliklerini tam ve doğru bir şekilde ortaya çıkaran veriler de elde edilir. Bir ülkede toplu mu oluşturan fertlerin sayısı, cinsiyeti, yaşı, mesleği ve öğrenim durumları, o ekonominin üretim gücünü ortaya koymaktadır. Nüfus ülkenin emek arzın ın belirleyicisidir. Nüfusun yetersiz olması ekonomik kaynakların atıl kalmasına ülkenin üretim gücünün potansiyelinin altında olmasına ve birçok başka olumsuzluğu beraberinde getirmektedir.
Osmanlı İmparatorluğunda Nüfus Sayımı ve Amaçları: Türkiye Cumhuriyeti’nde önce Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk nüfus sayımı 2.Mahmut döneminde 1830-1831 arasında yapılmıştır. Bu nüfus sayımında amaç, devletin asker potansiyelini ve vergi kaynaklarını tespit etmektedir. Bir diğer amaç, ülkede yaşayan Müslüman ve Müslüman olmayan nüfusu ortaya çıkarmaktır. Bu sayımda sadece erkek nüfus sayılmıştır.
Osman lıda Mo d ern an lamd a ilk n ü fu s say ımı 1882 -18 90 d ö n emin d e ger çekl eştiril mi ştir . Bu sayımda ülkedeki kadın nüfusu da
tespit edilmiştir. Osmanlıda son nüfus sayımı 1903-1907 yılları arasında yapılmıştır. Son sayımda İmparatorluğun toplam nüfusu
20,8 milyon kişidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde Nüfus Sayımları: Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan nüfusun tespitine yönelik ilk sayım 1927 yılında yapılmıştır. 1927 sayımında toplam Türkiye nüfusu yaklaşık 13,7 milyon kişidir. İlk nüfus sayımında kadın nüfusu erkeklerden
yaklaşık 400 bin kişi fazladır. Cumh u riy et Dön em in d e ikin ci n ü fu s say ım ı 1935 y ılın d a y ap ılmış
bu sayımı takiben 1990 yılında
kadar her 5 yılda bir nüfus sayımı gerçekleştirilmiştir. Söz konusu sayımlar belli bir günde sokağa çıkma yasağı uygulanarak yapılmakta idi. Sayım anında ülkede bulunan T.C vatandaşları ile yabancılar sayılmakta buna karşılık ülkede ikamet eden fa kat sayım anında ülke dışında bulunan kişiler ise sayım dışı kalmakta idi. Nüfus sayımı 1990 dan sonra 10 yılda bir yapılmaya başlanmıştır.
25 Nisan 2006’da çıkarılan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne geçilmiştir. 2007 y ılın da ilk ADN KS y ap ılmı ştır v e son u ç ları 21 o cak 2008 d e a ç ıkla n mı ştır. Sonuçlar TÜİK tarafından her yılın OCAK ayında açıklanmaktadır. Nüfus istatistikleri her yıl bu sisteme dayalı olarak üretilmektedir.
Nüfus Artışı: Cumhuriyet İlanından sonra nüfus artışı teşvik edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemindeki savaşlar, ülke nüfusunu özellikle de erkek nüfusu azalmış idi . Diğer yandan yetersiz sağlık hizmetleri ve beslenmenin yanı sıra diğer faktörlerin de etkisiyle ölüm oranları gelişmiş ülkelere göre oldukça yüksek idi. Nüfus artışı özellikle 2.Dünya savaşından sonra hızlanmıştır. Nüfus artışında, teşviklerin yanı sıra eğitim düzeyinin düşüklüğü de önemli bir belirleyici olmuştur. Yetişkin her bireyin potansiyel bir iş gücü olması aileleri sosyo ekonomik güdülerle daha fazla çocuğa yöneltmiştir. 1950 – 1960 döneminde nüfus artışı rekor düzeye ulaşmıştır. Ülkenin nüfusu 1975 sonrasında da olsa azalma eğilimindedir.
Nüfus ülke için her açıdan önemli bir kaynaktır.
Nüfusun Eğitim Özellikleri: Eğitim, iş gücünün niteliği açısından önemli bir göstergedir. Eğitim, işgücünün daha nitelikli hale gelmesini sağlayarak beşeri sermayenin gelişmesini sağlar. Günümüzde beşeri sermaye en az fiziki sermaye kadar önemli bir
faktördür. İş gücü niteliği genelde eğitim düzeyi ile ölçülmektedir. Fakat iş gücünün niteliğini sadece alınan diploma ile ölçmek yanıltıcı olabilir. İş başında alınan eğitim ,kullanılan teknoloji ve edinilen deneyim ve tecrübelerde nitelik açısından önemlidir.
Türkiye Cumhuriyeti 1924’teki Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim sistemini, ardından Harf Devrimi(1928) ile de kullanıldığı alfabeyi değişmiştir. Özellikle Harf devrimi ile pek çok kişi yeni sisteme göre okuryazar olmayan nüfusa dahil edilmiştir. Türkiye de eğitim ve öğretim anlamında Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze önemli ilerleme sağlanmış olsa da gelişmiş ülkeler düzeyi henüz yakalanmıştır. 1997 de 4036 sayılı sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim yasası ile birlikte 5 yıllık olan zorunlu eğitim ve öğretim 8 yıla çıkarılmıştır. Yasa eğitim süresi açısından olumlu sonuçlar yaratırken endüstri ve meslek liselerine yönelik talebi ciddi ölçüde düşürmüştür. Bu da sanayinin nitelikli ara elemanı ihtiyacını karşılamasında olumsuzluklar yaratmıştır.
Türkiye’nin hızla artan nüfusunun eğitim ihtiyacını karşılaması için eğitim harcamalarını artırması gereklidir. Hızlı nüfus artışı eğitim açısından yeni bina ve derslik ihtiyacını artırmaktadır. Bununla birlikte öğretmen açığı da söz konusudur.
TÜRKİYE’DE İNSANİ GELİŞMİŞLİK: 1970’Lerden önce ‘’kalkınma’’ diğer bir ifadeyle ‘’gelişme’’ büyük ölçüde, milli gelirdeki artışlarla eşit görülmekteydi. Genelde ülkenin kalkınma düzeyini ölçmen için kişi başına milli gelir kullanılmıştır. Kalkınmayı ekonomik büyüme ile özdeşleştiren bu yaklaşım, ekonomik büyümenin yoksulluk gerçeğini ortadan kaldırmadığı ve ortaya çıkan çeşitli toplumsal sorunlara çözüm getirmediği için eleştirilmiştir. Kişi başına milli gelir önemli bir refah göstergesi olmasına karşılık iyi okunmadığı vakit yanıltıcı olabilmektedir.
İnsani Gelişme Endeksi: Kalkınmada İnsani Boyutun Ölçülmesi
Ülkelerin kalkınma düzeylerini belirlemede kullanılan en yaygın ölçümlerden biri de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından kullanılan ‘’insani Gelişmişlik Endeksi (İGE)’’ diğer adıyla ‘’Beşeri Kalkınma Endeksidir. UNDP 1990 yılından bu yana yıllık İnsani Gelişme Raporu (Beşeri Kalkınma raporu) yayımlamaktadır. Rapor’da ülkelerin ekonomik göstergelerinin yanı sıra ekonomik olmayan göstergelerine ilişkin veriler de ele alınarak İGE değerleri hesaplanmaktadır. Bunun yanında ülkelerin kalkınma politikaları ele alınmakta ve kalkınmada insanı gelişme üzerinde özellikle durulmaktadır.
İGE değerlerine göre ülkeleri 4 gruba ayırmaktadır Bunlar,
*Çok yüksek insani gelişme *Yüksek insani gelişme *Orta insani gelişme *Düşük insani gelişme
İnsani Gelişme Endeksi Ve Türkiye: UNDP’nin 2011 yılı insani Gelişme Raporu’nda Türkiye 187 ülke arasında 92’nci sıradadır. Türkiye, bir önceki yıla göre iyileşme sağlayarak 3 basamak yukarı çıkmıştır. Bu gelişmede Türkiye’nin milli gelir seviyesinin küresel ekonomik krizden görece az etkilenmesi ve doğumda beklenen yaşam süresinin 72,2 yıldan 74 yıla çıkması önemli rol oynamıştır. Geçmişe yönelik yapılan hesaplamalarda ise Türkiye 1965 yılında düşük insani gelişme düzeyinde iken, 1972 yılında orta insani gelişmişlik düzeyine yükselmiştir.
İnsani Gelişmişlik Raporu’nun diğer adıyla Beşeri Kalkınma Raporu’nun hazırlandığı 1990 yılından günümüze Türkiye’nin İGE değerinde yıllık ortalama artış %1, 08 dir. Bu artış dünya ortalamasından (%0,66) yüksek olmasına karşılık, doğru asya ve pasifik ülkeleri ile güney asya ülkelerindeki ortalama orandan düşük kalmıştır.
2011 İnsani Gelişme Raporu ve Türkiye: Türkiye özellikle eğitim, sağlık, gelir dağılımı gibi ekonomik ve sosyal alanda gelişmiş
ülkelerin yanı sıra pek çok gelişme yolundaki ülkenin gerisinde kalmıştır. İGE değerlerine göre yapılan sıralamada Türkiye’ni n gerilerinde kalmasında ekonomik olmayan göstergeler oldukça fazla etkili olmuştur. Eğitim ,bili m, sağlık ve diğer çevresel faktörlere ilişkin endekslerdeki düşük performanslar Türkiye’nin sıralamadaki yerini aşağıya çekmiştir. Kişi başına milli gelir sıralamasında 65’inci olan Türkiye gelir dışı insani gelişmişlik endeksi sıralamasında 116’ncı sırada yer almaktadır.
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ VE DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ YERİ
Ekonomi (iktisat) sosyal bir bilimdir. Sosyal bilimlerde fen(doğa) bilimlerinden farklı olarak aynı konuda birden fazla doğru olabilmektedir. Örneğin benzer tedbirlerin yer aldığı bir ekonomi politikası iki farklı ülkede veya farklı zamanlarda uygulandığında farklı sonuçlar yaratmaktadır. Aynı şekilde bir olaya dünyanın değişik yerlerindeki farklı toplumlar aynı tepkileri verebildi ği gibi bazı durumlarda da çok farklı tepkiler de verebilmektedir. Bu tepkilerde ülkenin içinde bulunduğu coğrafya kadar o ülkenin gelişmişlik düzeyi ve toplumsal yapı gibi pek çok faktör etkili olmaktadır. Bu gerçeklerden hareketle, bir ülke ekonomisin değerlendirirken söz konusu ülkenin sahip olduğu tüm kaynakları dikkate almak gerekir.
TÜRKİYENİN COĞRAFİ KONUMU VE DOĞAL KAYNAKLARI:
Türkiye’nin Yüzölçümü ve Coğrafi Konumu: Kuzey yarımkürede yer alan Türkiye’nin yüzölçümü 783.577 km kare , izdüşüm alanı ise 779.452 km karedir. Göller ve adalar da dahil edildiğinde, toplam yüzölçümü 814.578 km kareye izdüşüm alanı ise 783.562 km kareye yükselmektedir. Yüzölçümü büyüklüğüne göre yapılan sıralamada Türkiye dünyanın 34’ncü büyük ülkesidir. Ülke topraklarının yarıdan fazlası dağlarla ve engebeli arazilerle kaplı olduğu için ortalama yükselti oldukça yüksektir. (1.132 m) Bu nedenle gerçek yüzölçümü ile izdüşüm alanı arasında önemli bir farklılık mevcuttur.
Türkiye Coğrafi olarak 3 kıtanın (ASYA, AVRUPA, AFRİKA) birbirine en çok yaklaştığı yerde, Asya ile Avrupa’yı birbirinden ayıran iki önemli deniz boğazının üzerindedir. Ülke topraklarının yaklaşık %97’si Asya, %3’ü ise Avrupa kıtasındadır. Ülke yaklaşık olar ak 35 derece – 42 derece kuzey paralelleri ile 25 derece – 44 derece doğu meridyenleri arasında yer alır. Türkiye’nin en doğusu ile en batısı arasındaki uzaklık 1.660 km iken kuzey ile güney arasındaki mesafe 650 km’dir. Türkiye doğuda Gürcistan (276 km) Ermenistan (328km) Azerbaycan (18 km) ve İran (560 km) batıda Yunanistan (203 km) ve Bulgaristan (269 km) güneyde Irak (384 km) ve Suriye (911 km) ile komşudur. Ülkenin toplam sınır uzunluğu 10.765 km’dir. Bunun 2.949 km’si kara, 7.846 km’si ise deniz sınırıdır.
Coğrafi konum Türkiye’ye başta jeopolitik ve ekonomik olmak üzere pek çok açıdan fırsatların yanı sıra tehditler de
yaratmaktadır. Coğrafi konumun doğurduğu tehditlere soğuk savaş döneminin getirdiği olumsuzlukları, Ortadoğu da yaşanmış /
yaşanmakta çatışmaları ve savaş ortamını örnek verebiliriz.
Coğrafi Bölgeler ve Ekonomik Faaliyetler Arasında İlişki: Türkiye coğrafi olarak 7 bölgeye (Mar mar a, E ğe, Akd en iz, İç An ad o lu ,
Kara d en iz, Doğu An ad o lu v e Gü n ey d o ğu An ad o lu ) ve idari açıdan 81 ile (vilayete) ayrılmıştır. Coğrafi bölgeler tespit edilirken bölge içinde yer alacak illerin hem doğa şartlarının hem de beşeri ve ekonomik özelliklerinin nispeten benzerlik göstermesi önemli kriterlerdir.
Coğrafi yapı bölgedeki tüm üretim faaliyetlerini etkilemektedir. Yüksek, engebeli, ısı farkının yüksek olduğu ve kış şartları nın uzun sürdüğü bölgelerde tarım (bitkisel üretim) ve sanayi faaliyetleri sınırlı kalmaktadır. Bu bölgede hayvancılık faaliyetleri yoğunlaşmaktadır.
Türkiye Yarı kurak biri iklim özelliğine sahiptir. Kuzeyde her mevsim yağışlı olan Karadeniz İklimi, güneyde yazları kurak ve çok sıcak, kışlar ise ılık ve yağışlı olan Akdeniz İklimi görülür. İç bölgelerde (İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güney doğu Anadolu’nun büyük bir kısmında) Karasal iklim görülür. Az yağış alan bu bölgelerde yıllık ve günlük sıcaklık farkları çok olup özellikle iç ve doğu Anadolu da kışlar uzun ve soğuktur.
İklim ve doğa koşulları bölgelerin beşeri ve ekonomik yapılarını etkilemektedir. Türkiye de en çok göz veren bölgelere bakıldığında Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde coğrafi ve iklimsel şartlara bağlı olarak üretimin özellik le sanayileşmenin yetersiz olması, göçü tetikleyen önemli unsurlardandır.
Bölgelerin ekonomik kalkınmasının başarılmasında bölgedeki mevcut yapıların iyi etüt edilmesi büyük önem arz etmektedir. Madenler: Türkiye toprakları, sahip olduğu jeolojik yapı nedeniyle bünyesinde pek çok madeni bulundurmaktadır. Dünya genelinde ticareti yapılan 90 çeşit madenden bugüne kadar sadece 13’ünün varlığı Türkiye’de belirlenmemiştir. Türkiye dünyada kendi hammadde gereksiniminin önemli bir bölümünü karşılayabilen maden çeşitliliğine sahip sayılı ülkelerden biri olsa da özellikle petrol, doğalgaz ve taşkömürü gibi yakıt maddeleri açısından büyük ölçüde dışa bağımlıdır.
Türkiye dünya toplamında maden üretiminde 28’inci , üretilen maden çeşitliliği açısından da 10’uncu sırada yer almaktadır. Türkiye’de çıkarılan madenleri ‘’yakıt madenleri’’ ‘’hammadde madenleri’’ ve ‘’çeşitli madenler’’ olmak üzere 3 temel grupta toplamak mümkündür.
Başlıca yakıt madenleri , Kömür, linyit, petrol ve doğalgazdır.
Hammaddeleri ise, Demir, bakır, krom ve manganez ve bor şekilde sıralanabilir.
Stratejik Bir Maden : Bor
Türkiye, dünyanın en büyük ve en iyi kalitede bor rezervlerine sahip olup, dünya bor talebinin önemli bir kısmını karşılamakt adır. Dünyada 8 ülkede bor rezervi bulunmakla birlikte önemli bor yatakları Türkiye, ABD VE Rusya’da yer almaktadır. Türkiye toplam
3 milyar ton rezerv miktarı ile dünya toplam bor rezervi sıralamasında %722lik pay ile ilk sıradadır. Görüldüğü gibi bor çok geniş bir alanda kullanılan stratejik bir üründür.
Su Kaynakları: Türkiye’nin kara sularını akarsular, durgun sular ve yeraltı sular olmak üzere 3 grupta inceleyebiliriz. Türkiye akarsular açısından zengin bir ülke olmasına karşılık bu su kaynaklarının düzensiz akışları ve eğimleri nedeniyle akarsularda nehir taşımacılığı yapılmamaktadır. Akarsular kuvvetli eğimleri ve gömük yataklarıyla büyük hidroelektrik potansiyeline sahiptirler. Türkiye durgun sular (göller) açısından da zengindir. Ülkemizde küçük göller birlikte 120’den fazla doğal göl bulunmaktadır.
Tü rk iy e’ n in en b ü y ü k gölü 3.712 km ka re ala n ile Van Gö l ü d ü r . Türkiye’nin önemli yeraltı su rezervlerine sahip olduğu tahmin edilmektedir. Su kaynaklarının önemli bir kısmı buharlaşma ve yeraltı su kaynaklarını besledikleri için kullanılamamaktadır . Diğer yandan göllerin bir kısmının tuzlu ve sodalı olması dikkate alındığında, Türkiye’nin kullanılabilir su açısından zengin bir ül ke olmadığı söylenebilir. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.519 m küp civarındadır.
Türkiye su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır .
TÜRKİYENİN NÜFUSU VE DEMOGRAFİK GÖSTERGELERİ
Nüfusun Ülke Ekonomisi Açısından Önemi: Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yerleşik olan nüfus, ülke nüfusunu
o lu ştu rmak ta d ır . Ülke nüfusu ekonomideki temel üretim faktörlerinden emeğin kaynağını oluşturmakta, ayrıca toplam tüketimi belirlemektedir. Nüfus büyüklüğü kadar nüfusun yaş gruplarına ve yerleşim yerlerine göre dağılımı, eğitim düzeyi ,nüfusa yete rli eğitim ve sağlık hizmetlerinin sunulup sunulmadığını yanı sıra nüfusun ne kadarının sosyal güvenlik sistemi kapsamında olduğu gibi göstergeler de ülkenin sosyoekonomik kalkınması açısından önemlidir . N ü fu s ü lkeni n savu n ma v e a skeri gü cü açı sın d an d a belirleyici role sahiptir.
N ü fu s ar tış h ızı, ülke ekonomisinin yıllık net büyümesini de etkilemektedir. Bu nedenle ülke ekonomisinin yıllık büyüme hızının nüfus artış hızının çok üstünde olması arzulanır. Artan nüfusa bağlı olarak eğitim ve sağlık harcamalarına daha fazla ihtiyaç duyulur. Bu noktada ihtiyacı olan temel hizmetlerin sağlanması gerekir. Bu ise Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde sınırlı kaynakların , hızlı nüfus artışı nedeniyle Demografik Yatırımlar için harcanması demektir. Hızlı nüfus artışı ülkenin daha verimli yatırımlara gidecek kaynaklarını emer, dolayısıyla hızlı ekonomik kalkınma açısından olumsuzluk yaratır.
Nüfus Sayımı, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Toplam Nüfus: N ü fu s say ı mı ü lke için d e y a şay an n ü fu su d o ğru b ir şekild e te sp it ed eb ilm ek i çin y ap ılmak ta d ır . Bu sayımlarda, nüfusun idari birimlere göre dağılımının yanı sıra toplumun başlıca demografik, sosyal ve ekonomik niteliklerini tam ve doğru bir şekilde ortaya çıkaran veriler de elde edilir. Bir ülkede toplu mu oluşturan fertlerin sayısı, cinsiyeti, yaşı, mesleği ve öğrenim durumları, o ekonominin üretim gücünü ortaya koymaktadır. Nüfus ülkenin emek arzın ın belirleyicisidir. Nüfusun yetersiz olması ekonomik kaynakların atıl kalmasına ülkenin üretim gücünün potansiyelinin altında olmasına ve birçok başka olumsuzluğu beraberinde getirmektedir.
Osmanlı İmparatorluğunda Nüfus Sayımı ve Amaçları: Türkiye Cumhuriyeti’nde önce Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk nüfus sayımı 2.Mahmut döneminde 1830-1831 arasında yapılmıştır. Bu nüfus sayımında amaç, devletin asker potansiyelini ve vergi kaynaklarını tespit etmektedir. Bir diğer amaç, ülkede yaşayan Müslüman ve Müslüman olmayan nüfusu ortaya çıkarmaktır. Bu sayımda sadece erkek nüfus sayılmıştır.
Osman lıda Mo d ern an lamd a ilk n ü fu s say ımı 1882 -18 90 d ö n emin d e ger çekl eştiril mi ştir . Bu sayımda ülkedeki kadın nüfusu da
tespit edilmiştir. Osmanlıda son nüfus sayımı 1903-1907 yılları arasında yapılmıştır. Son sayımda İmparatorluğun toplam nüfusu
20,8 milyon kişidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde Nüfus Sayımları: Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan nüfusun tespitine yönelik ilk sayım 1927 yılında yapılmıştır. 1927 sayımında toplam Türkiye nüfusu yaklaşık 13,7 milyon kişidir. İlk nüfus sayımında kadın nüfusu erkeklerden
yaklaşık 400 bin kişi fazladır. Cumh u riy et Dön em in d e ikin ci n ü fu s say ım ı 1935 y ılın d a y ap ılmış
bu sayımı takiben 1990 yılında
kadar her 5 yılda bir nüfus sayımı gerçekleştirilmiştir. Söz konusu sayımlar belli bir günde sokağa çıkma yasağı uygulanarak yapılmakta idi. Sayım anında ülkede bulunan T.C vatandaşları ile yabancılar sayılmakta buna karşılık ülkede ikamet eden fa kat sayım anında ülke dışında bulunan kişiler ise sayım dışı kalmakta idi. Nüfus sayımı 1990 dan sonra 10 yılda bir yapılmaya başlanmıştır.
25 Nisan 2006’da çıkarılan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne geçilmiştir. 2007 y ılın da ilk ADN KS y ap ılmı ştır v e son u ç ları 21 o cak 2008 d e a ç ıkla n mı ştır. Sonuçlar TÜİK tarafından her yılın OCAK ayında açıklanmaktadır. Nüfus istatistikleri her yıl bu sisteme dayalı olarak üretilmektedir.
Nüfus Artışı: Cumhuriyet İlanından sonra nüfus artışı teşvik edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemindeki savaşlar, ülke nüfusunu özellikle de erkek nüfusu azalmış idi . Diğer yandan yetersiz sağlık hizmetleri ve beslenmenin yanı sıra diğer faktörlerin de etkisiyle ölüm oranları gelişmiş ülkelere göre oldukça yüksek idi. Nüfus artışı özellikle 2.Dünya savaşından sonra hızlanmıştır. Nüfus artışında, teşviklerin yanı sıra eğitim düzeyinin düşüklüğü de önemli bir belirleyici olmuştur. Yetişkin her bireyin potansiyel bir iş gücü olması aileleri sosyo ekonomik güdülerle daha fazla çocuğa yöneltmiştir. 1950 – 1960 döneminde nüfus artışı rekor düzeye ulaşmıştır. Ülkenin nüfusu 1975 sonrasında da olsa azalma eğilimindedir.
Nüfus ülke için her açıdan önemli bir kaynaktır.
Nüfusun Eğitim Özellikleri: Eğitim, iş gücünün niteliği açısından önemli bir göstergedir. Eğitim, işgücünün daha nitelikli hale gelmesini sağlayarak beşeri sermayenin gelişmesini sağlar. Günümüzde beşeri sermaye en az fiziki sermaye kadar önemli bir
faktördür. İş gücü niteliği genelde eğitim düzeyi ile ölçülmektedir. Fakat iş gücünün niteliğini sadece alınan diploma ile ölçmek yanıltıcı olabilir. İş başında alınan eğitim ,kullanılan teknoloji ve edinilen deneyim ve tecrübelerde nitelik açısından önemlidir.
Türkiye Cumhuriyeti 1924’teki Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim sistemini, ardından Harf Devrimi(1928) ile de kullanıldığı alfabeyi değişmiştir. Özellikle Harf devrimi ile pek çok kişi yeni sisteme göre okuryazar olmayan nüfusa dahil edilmiştir. Türkiye de eğitim ve öğretim anlamında Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze önemli ilerleme sağlanmış olsa da gelişmiş ülkeler düzeyi henüz yakalanmıştır. 1997 de 4036 sayılı sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim yasası ile birlikte 5 yıllık olan zorunlu eğitim ve öğretim 8 yıla çıkarılmıştır. Yasa eğitim süresi açısından olumlu sonuçlar yaratırken endüstri ve meslek liselerine yönelik talebi ciddi ölçüde düşürmüştür. Bu da sanayinin nitelikli ara elemanı ihtiyacını karşılamasında olumsuzluklar yaratmıştır.
Türkiye’nin hızla artan nüfusunun eğitim ihtiyacını karşılaması için eğitim harcamalarını artırması gereklidir. Hızlı nüfus artışı eğitim açısından yeni bina ve derslik ihtiyacını artırmaktadır. Bununla birlikte öğretmen açığı da söz konusudur.
TÜRKİYE’DE İNSANİ GELİŞMİŞLİK: 1970’Lerden önce ‘’kalkınma’’ diğer bir ifadeyle ‘’gelişme’’ büyük ölçüde, milli gelirdeki artışlarla eşit görülmekteydi. Genelde ülkenin kalkınma düzeyini ölçmen için kişi başına milli gelir kullanılmıştır. Kalkınmayı ekonomik büyüme ile özdeşleştiren bu yaklaşım, ekonomik büyümenin yoksulluk gerçeğini ortadan kaldırmadığı ve ortaya çıkan çeşitli toplumsal sorunlara çözüm getirmediği için eleştirilmiştir. Kişi başına milli gelir önemli bir refah göstergesi olmasına karşılık iyi okunmadığı vakit yanıltıcı olabilmektedir.
İnsani Gelişme Endeksi: Kalkınmada İnsani Boyutun Ölçülmesi
Ülkelerin kalkınma düzeylerini belirlemede kullanılan en yaygın ölçümlerden biri de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından kullanılan ‘’insani Gelişmişlik Endeksi (İGE)’’ diğer adıyla ‘’Beşeri Kalkınma Endeksidir. UNDP 1990 yılından bu yana yıllık İnsani Gelişme Raporu (Beşeri Kalkınma raporu) yayımlamaktadır. Rapor’da ülkelerin ekonomik göstergelerinin yanı sıra ekonomik olmayan göstergelerine ilişkin veriler de ele alınarak İGE değerleri hesaplanmaktadır. Bunun yanında ülkelerin kalkınma politikaları ele alınmakta ve kalkınmada insanı gelişme üzerinde özellikle durulmaktadır.
İGE değerlerine göre ülkeleri 4 gruba ayırmaktadır Bunlar,
*Çok yüksek insani gelişme *Yüksek insani gelişme *Orta insani gelişme *Düşük insani gelişme
İnsani Gelişme Endeksi Ve Türkiye: UNDP’nin 2011 yılı insani Gelişme Raporu’nda Türkiye 187 ülke arasında 92’nci sıradadır. Türkiye, bir önceki yıla göre iyileşme sağlayarak 3 basamak yukarı çıkmıştır. Bu gelişmede Türkiye’nin milli gelir seviyesinin küresel ekonomik krizden görece az etkilenmesi ve doğumda beklenen yaşam süresinin 72,2 yıldan 74 yıla çıkması önemli rol oynamıştır. Geçmişe yönelik yapılan hesaplamalarda ise Türkiye 1965 yılında düşük insani gelişme düzeyinde iken, 1972 yılında orta insani gelişmişlik düzeyine yükselmiştir.
İnsani Gelişmişlik Raporu’nun diğer adıyla Beşeri Kalkınma Raporu’nun hazırlandığı 1990 yılından günümüze Türkiye’nin İGE değerinde yıllık ortalama artış %1, 08 dir. Bu artış dünya ortalamasından (%0,66) yüksek olmasına karşılık, doğru asya ve pasifik ülkeleri ile güney asya ülkelerindeki ortalama orandan düşük kalmıştır.
2011 İnsani Gelişme Raporu ve Türkiye: Türkiye özellikle eğitim, sağlık, gelir dağılımı gibi ekonomik ve sosyal alanda gelişmiş
ülkelerin yanı sıra pek çok gelişme yolundaki ülkenin gerisinde kalmıştır. İGE değerlerine göre yapılan sıralamada Türkiye’ni n gerilerinde kalmasında ekonomik olmayan göstergeler oldukça fazla etkili olmuştur. Eğitim ,bili m, sağlık ve diğer çevresel faktörlere ilişkin endekslerdeki düşük performanslar Türkiye’nin sıralamadaki yerini aşağıya çekmiştir. Kişi başına milli gelir sıralamasında 65’inci olan Türkiye gelir dışı insani gelişmişlik endeksi sıralamasında 116’ncı sırada yer almaktadır.