Hakan Koray
Demirbaşlardan
- Katılım
- 3 Ocak 2009
- Mesajlar
- 1.296
- Tepki puanı
- 805
- Puanları
- 113
- Tuttuğu Takım
- Takım Tutmuyorum
Aldı gitti neyim var neyim yoksa
Seyduna ile Şahrut'un Hikayesi
Kavuşamayan aşık iki ırmağın öyküsü
Yitik öyküdür
Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan
İki ayrı yürekte durmadan kanayan
Seyduna’yla Şahrut
Yüreklerin akarken bıraktığı izi
Birbirlerinin gözlerinde aradılar.
Yoktu.
İki iklim farkıydılar
Ne zaman göz göze değseler
Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı
Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrut gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar.
“Ya Şahrut!” dedi Seyduna
“Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.
Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.
Su gibi git.”
Şahrut’un yüzüne keder mayın gibi durdu.
Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak,
Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki,
Şahrut vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrut’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta.