- Katılım
- 28 Mart 2008
- Mesajlar
- 23.243
- Tepki puanı
- 2.147
- Puanları
- 163
- Yaş
- 40
- Bulunduğu Yer
- ŞANLIURFA
- Tuttuğu Takım
- GALATASARAY
Yazıda doğabilecek karışıklıkların önüne geçmek, yanlış okumayı önlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak, herkesin aynı şekilde yazıp okumasını sağlamak için belirlenmiş olan kurallara imlâ kuralları denir.
Bu kurallardan birçoğu aslında anlama ve telâffuza bağlıdır. Anlam ve telâffuz; akla, mantığa, geleneğe, çoğunluğa vb.ne uyduğu takdirde -zaten yazıldığı gibi okunan ve okunduğu gibi yazı> bir dil olan- Türkçenin imlâsı kolayca halledilecektir.
1. Büyük ve Küçük Harflerin Kullanımı
Alfabemizde (Lâtin alfabesi) her harfin bir büyük, bir de küçük şekli vardır. Yazıda yaygın olarak küçük harf kullanılır. Ancak belirli yerlerde büyük harf kullanılmalıdır.
Büyük harfle küçük harf arasında okunuş olarak fark olmasa da yazılış olarak büyük farklar vardır.
Büyük ve küçük harflerin kullanımı ile ilgili kurallar şunlardır:
] Her cümlenin ilk kelimesi büyük harfle başlar. Büyük harfle başlamayan bir kelime dizisi, öncesi yazılmamış ya da silinmiş bir cümle zannedilebilir.
“Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!”
“Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmekte, gafilcesine kavgalarla, gürültülerle, didinmelerle tükenip durmadadır. Sen aklını başına al da, ömrünü, şu içinde bulunduğun bugün say.” (Mevlâna)
„ Noktayla, iki noktayla, üç noktayla, soru ve ünlem işaretleriyle biten cümlelerden sonra gelen cümleler büyük harfle başlar.
─Ah, bilsen biz senin ıstırabını ne iyi anlıyoruz! Biz ki her şeyi görür ve anlarız. Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün. O elbise ki terzinin elinden vücudun basit hendesesine göre yapılmış mânasız bir kalıp hâlinde çıkar ve sonra bir vücuda yapışıp onun bütün hareketleriyle yaşamaya başlayınca ne hâle gelir, düşün! Başlangıçta hiçbir şey ifade etmeyen elbiseler atılacağı güne kadar vücudun her hareketini saniyesi saniyesine kaydeden korkunç bir hâfızadır. Birçok oturuş şekillerinin kabarttığı diz kapaklarımızı düşün! Her duygunun hususi bir biçim verdiği omuzlarımızı düşün! Kambur vaziyetlerinde nasıl arkaya toplandığımızı, bütün mafsal yerlerinde nasıl halkalaştığımızı düşün! Vücudun sonsuz hareketleri içinde bize düşmeyen pay hangisidir? Bunların içinde sefaletlerin, açlıkların, ihtirasların, cinayetlerin, coşkunlukların, kahkahaların alnımıza çizdiği hep hususî bir çizgi vardır. İnsanlar sanırlar ki, bizim üstümüzdeki her çizgi, her intiba, bir diğer çizgi veya intiba ile silinir, hepsi birbirine karışır, manasız bir halita olur ve sonunda biz eskimiş bulunuruz. Eskiriz, fakat insanlardan evvel eskidiğimiz için onlardan daha ince ve hassas olan biz, bütün çizgiler ve intibalarımızı hep birbirinin içinde saklarız. Bu böyle bir halitadır ki, bunun düğümünü ele geçirebilen göz onu çözdükçe, doğumumuzdan ölümümüze kadar bütün hayatımızı, zamanın atomları içinde sıkıştırır ve bu korkunç, ah, bu korkunç hafıza küpü içinde, mazinin, birbirinin üstünden akan küçük yılanlar hâlinde nasıl kaynaştığını görür. Fakat o göz kimde vardır? Kimsede... Yalnız bizde... Biz, ki her şeyi görür ve anlarız, seni görüyor ve anlıyoruz... Bize artık hikâyeni anlatma!... Ne lüzum var? Biz onu biliyoruz. Ben sana kendi hikâyemi ne diye anlatayım? Sen de onu bilirsin. Beni bir ölünün üstünden çıkardılar. Burada satın alacak adam bekliyorum. Öbürü tıpkı benim gibi, bugün bir ölünün üstünden çıkmadıysa yarın ikinci gün veya üçüncü gün çıkacak. Düşün, düşün, biz insanlardan evvel eskidiğimiz hâlde kaç insan eskitiyoruz? Bizim ıstırabımızı düşün! Biz vücutsuz kalan bir elbise miyiz, yoksa elbisesiz kalmış bir ıstırabın vücudu mu?
(Necip Fazıl, Eski Elbiselerin Hafızası)
Orhun Kitabesi’nde Türk hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye atalarımı gönderdi ve beni gönderdi. Ben hakan olunca gündüz oturmadım, gece uyumadım.
(Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları)
„Bu işaretler asıl cümlenin içinde, yani iç cümlede ise sonraki kelime büyük harfle başlamaz:
"Durun!" diye bağırdı annem.
Bu kez çocuk, "Bu peri midir, melek mi?" diye düşünerek, öğretmene hayranlıkla baktı.
„İki noktadan sonra cümle gelmiyorsa, örnekler sıralanıyorsa bunlar büyük harfle başlamaz:
Bazı mastarlar kalıcı nesne adı olmuşlardır: yemek, çakmak, dolma, dondurma, kavurma, buluş...
„Örneklerle başlayan cümleler de büyük harfle başlar:
Bilgisayar, sinema, tiyatro, internet, fotoğraf gibi hobiler, pahalılık yüzünden lüks gibi görülmektedir.
„Cümle içerisinde başkasından aktarı> ve tırnak içinde verilen cümleler de büyük harfle başlar:
Atatürk gençliğe seslenirken ilk önce “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.” demektedir.
„Tırnak içinde verilen söz tam bir cümle değilse veya cümlenin baş kısmı verilmemişse büyük harfle başlamaz.
Nabi’nin “......... var içinde” redifli gazeli açıklanacak.
„İki kısa çizgi veya iki virgül arasında verilen ara sözler, ara cümleler, açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz.
Bu konuda kararlı olduktan sonra –geç karar vermiş olsan da- başarıya ulaşırsın.
Başımın ağrısı yazları –sıcaklardan olmalı- daha da artar.
Kalıcı konutları bu yıl sonuna kadar –geçen seneki lâf- yetiştireceklermiş.
Çıkmamız gereken uygar milletler seviyesini –ki bu seviyeye hâlâ çok uzağız- Mustafa Kemal hedef olarak göstermişti bize.
Bu işi 2000 sununa kadar bitireceklerini –inanılacak gibi değil- söylüyorlar.
Bu adam, seni temin ederim, sahtekârın biridir.
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz.
„Rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz.
1998 yılında ortaokulu bitirdim.
] Şiirde her mısra (birkaç mısra bir cümle oluştursa da) büyük harfle başlar. Küçük harfle başlatılmış bir mısraın ilk kelimesi veya kelimeleri silinmiş veya yazılmamış zannedilebilir. Günümüz şiir kitaplarında bu kurala çoğunlukla uyulmamaktadır:
Bu kurallardan birçoğu aslında anlama ve telâffuza bağlıdır. Anlam ve telâffuz; akla, mantığa, geleneğe, çoğunluğa vb.ne uyduğu takdirde -zaten yazıldığı gibi okunan ve okunduğu gibi yazı> bir dil olan- Türkçenin imlâsı kolayca halledilecektir.
1. Büyük ve Küçük Harflerin Kullanımı
Alfabemizde (Lâtin alfabesi) her harfin bir büyük, bir de küçük şekli vardır. Yazıda yaygın olarak küçük harf kullanılır. Ancak belirli yerlerde büyük harf kullanılmalıdır.
Büyük harfle küçük harf arasında okunuş olarak fark olmasa da yazılış olarak büyük farklar vardır.
Büyük ve küçük harflerin kullanımı ile ilgili kurallar şunlardır:
] Her cümlenin ilk kelimesi büyük harfle başlar. Büyük harfle başlamayan bir kelime dizisi, öncesi yazılmamış ya da silinmiş bir cümle zannedilebilir.
“Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!”
“Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmekte, gafilcesine kavgalarla, gürültülerle, didinmelerle tükenip durmadadır. Sen aklını başına al da, ömrünü, şu içinde bulunduğun bugün say.” (Mevlâna)
„ Noktayla, iki noktayla, üç noktayla, soru ve ünlem işaretleriyle biten cümlelerden sonra gelen cümleler büyük harfle başlar.
─Ah, bilsen biz senin ıstırabını ne iyi anlıyoruz! Biz ki her şeyi görür ve anlarız. Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün. O elbise ki terzinin elinden vücudun basit hendesesine göre yapılmış mânasız bir kalıp hâlinde çıkar ve sonra bir vücuda yapışıp onun bütün hareketleriyle yaşamaya başlayınca ne hâle gelir, düşün! Başlangıçta hiçbir şey ifade etmeyen elbiseler atılacağı güne kadar vücudun her hareketini saniyesi saniyesine kaydeden korkunç bir hâfızadır. Birçok oturuş şekillerinin kabarttığı diz kapaklarımızı düşün! Her duygunun hususi bir biçim verdiği omuzlarımızı düşün! Kambur vaziyetlerinde nasıl arkaya toplandığımızı, bütün mafsal yerlerinde nasıl halkalaştığımızı düşün! Vücudun sonsuz hareketleri içinde bize düşmeyen pay hangisidir? Bunların içinde sefaletlerin, açlıkların, ihtirasların, cinayetlerin, coşkunlukların, kahkahaların alnımıza çizdiği hep hususî bir çizgi vardır. İnsanlar sanırlar ki, bizim üstümüzdeki her çizgi, her intiba, bir diğer çizgi veya intiba ile silinir, hepsi birbirine karışır, manasız bir halita olur ve sonunda biz eskimiş bulunuruz. Eskiriz, fakat insanlardan evvel eskidiğimiz için onlardan daha ince ve hassas olan biz, bütün çizgiler ve intibalarımızı hep birbirinin içinde saklarız. Bu böyle bir halitadır ki, bunun düğümünü ele geçirebilen göz onu çözdükçe, doğumumuzdan ölümümüze kadar bütün hayatımızı, zamanın atomları içinde sıkıştırır ve bu korkunç, ah, bu korkunç hafıza küpü içinde, mazinin, birbirinin üstünden akan küçük yılanlar hâlinde nasıl kaynaştığını görür. Fakat o göz kimde vardır? Kimsede... Yalnız bizde... Biz, ki her şeyi görür ve anlarız, seni görüyor ve anlıyoruz... Bize artık hikâyeni anlatma!... Ne lüzum var? Biz onu biliyoruz. Ben sana kendi hikâyemi ne diye anlatayım? Sen de onu bilirsin. Beni bir ölünün üstünden çıkardılar. Burada satın alacak adam bekliyorum. Öbürü tıpkı benim gibi, bugün bir ölünün üstünden çıkmadıysa yarın ikinci gün veya üçüncü gün çıkacak. Düşün, düşün, biz insanlardan evvel eskidiğimiz hâlde kaç insan eskitiyoruz? Bizim ıstırabımızı düşün! Biz vücutsuz kalan bir elbise miyiz, yoksa elbisesiz kalmış bir ıstırabın vücudu mu?
(Necip Fazıl, Eski Elbiselerin Hafızası)
Orhun Kitabesi’nde Türk hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye atalarımı gönderdi ve beni gönderdi. Ben hakan olunca gündüz oturmadım, gece uyumadım.
(Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları)
„Bu işaretler asıl cümlenin içinde, yani iç cümlede ise sonraki kelime büyük harfle başlamaz:
"Durun!" diye bağırdı annem.
Bu kez çocuk, "Bu peri midir, melek mi?" diye düşünerek, öğretmene hayranlıkla baktı.
„İki noktadan sonra cümle gelmiyorsa, örnekler sıralanıyorsa bunlar büyük harfle başlamaz:
Bazı mastarlar kalıcı nesne adı olmuşlardır: yemek, çakmak, dolma, dondurma, kavurma, buluş...
„Örneklerle başlayan cümleler de büyük harfle başlar:
Bilgisayar, sinema, tiyatro, internet, fotoğraf gibi hobiler, pahalılık yüzünden lüks gibi görülmektedir.
„Cümle içerisinde başkasından aktarı> ve tırnak içinde verilen cümleler de büyük harfle başlar:
Atatürk gençliğe seslenirken ilk önce “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.” demektedir.
„Tırnak içinde verilen söz tam bir cümle değilse veya cümlenin baş kısmı verilmemişse büyük harfle başlamaz.
Nabi’nin “......... var içinde” redifli gazeli açıklanacak.
„İki kısa çizgi veya iki virgül arasında verilen ara sözler, ara cümleler, açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz.
Bu konuda kararlı olduktan sonra –geç karar vermiş olsan da- başarıya ulaşırsın.
Başımın ağrısı yazları –sıcaklardan olmalı- daha da artar.
Kalıcı konutları bu yıl sonuna kadar –geçen seneki lâf- yetiştireceklermiş.
Çıkmamız gereken uygar milletler seviyesini –ki bu seviyeye hâlâ çok uzağız- Mustafa Kemal hedef olarak göstermişti bize.
Bu işi 2000 sununa kadar bitireceklerini –inanılacak gibi değil- söylüyorlar.
Bu adam, seni temin ederim, sahtekârın biridir.
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz.
„Rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz.
1998 yılında ortaokulu bitirdim.
] Şiirde her mısra (birkaç mısra bir cümle oluştursa da) büyük harfle başlar. Küçük harfle başlatılmış bir mısraın ilk kelimesi veya kelimeleri silinmiş veya yazılmamış zannedilebilir. Günümüz şiir kitaplarında bu kurala çoğunlukla uyulmamaktadır: