Hatred İncelemesi

mine

Demirbaşlardan
Katılım
5 Mayıs 2008
Mesajlar
1.902
Tepki puanı
106
Puanları
113
Yaş
39
Bulunduğu Yer
ankara
Tuttuğu Takım
GALATASARAY
Sadece ülkemizde değil, Dünya’nın birçok ülkesinde yüzlerce oyun piyasaya çıkmasın diye çeşitli çalışmalar yapılıyor. Bazıları başarılı oluyor, bazıları ise hüsrana uğruyor. Bazen de piyasaya çıkan o video oyunu, oynanmasın diye yasaklamak isteyen kurumlar türlü naneler yiyorlar. Oysa oyun üzerindeki yaş sınırlamasına dikkat edilse, herkes hayatına mutlu mesut devam edebilir. Şimdi diyeceksiniz ki “biz bu çocukları kontrol edemiyoruz” bununla ilgili uzun uzadıya bir yorum yazmak isterdim ancak konumuzu saptırmadan Hatred’a odaklanacağım.

İnsanlığa karşı olan nefretinizi sonuna kadar kusup, bunu “farklı” yollarla yapmak isterseniz Hatred ile tanışma zamanınız gelmiştir. Yazıya devam etmeden önce bol kan uyarımızı yapıyorum. Kısacası oyunumuz +18 yaş kitlesine hitap ediyor.
Hatred, Polonyalı firma Destructive Creations‘ın projesi. İnsanlıktan nefret eden ve “şiddetli” ölümlerden oldukça hoşlanan bir karakteri (oyunda The Crusader olarak geçiyor) yönlendiriyoruz. “Bıktım ben bu diyarlardan, sonunda birileri ölecek. Benim de ölme vaktim geldi zaten, bari biraz eğleneyim” kafasını yaşayan kahramanımız (buna pek de kahraman denemez aslında ama neyse), yaşadığı sokaktan başlayıp şehrin belirli bölgelerini yok etmeye başlıyor. Kendisi en ihtişamlı bir şekilde ölmek istiyor. Konu da bu ya, sokak sakinleri olayların farkında bile olmadığı için şapşal şapşal bakıp, hatta başlarda bizi tanımadıklarından “abi buralarda bi manyak var, allah seni inandırsın…O ne ki o, silah AAA-” derken ağızlarının ortasına pompalıyı dayıyoruz. Evet, her şey aynen böyle gelişiyor. Tamam, belki “allah seni inandırsın” kısmı yok da siz benim demek istediğimi anladınız.
Buraya kadar her şey normal. Vur, kır, parçala ve hatta infaz et noktasına kadar birçok şeyi oyunda yapabiliyoruz. Kurşunlarımızdan sıyrılan insanlara, yerde debelenirken yaklaşıyor ve Q tuşuna basarak, çeşitli infaz yöntemleri uyguluyoruz. İnsanları ve tabii ki bizi kovalayan polisleri kafasına bıçak sokmak, ağzına pompalı tüfekle sıkmak, ayağımızla kafasını ezmek, boğazını bıçakla kesmek veya kafasına direkt kurşun sıkmak gibi çoğaltılabilecek çeşitli yöntemlerle öldürüyoruz. Peki amacımız ne? Ortada aslında bir amaç yok. Olay da burada kopuyor zaten.
Oyunda Unreal Engine 4 teknolojisi kullanılmış. Bu da ufak tefek bug’ları bir kenara atarsak, grafik olarak elimizde iyi bir oyunun olduğunu gösteriyor (okur yorumu: etkileyici sanat stili demek daha doğru aslında – Oruç Dim). Bakış açısı ise izometrik perspektif. Yani kamera açımız yukarıdan ve karakterimizi kontrol ederken de etrafımızdaki çeşitli objeleri de aynı şekilde tepeden görüyoruz. Ayrıca genelde bulanık ve ekrana su sıçramış gibi görünen bir ekrandan oyunu takip ediyoruz. Bu da oyuna farklı bir hava katıyor aslında. Bulunduğumuz ortam genelde gece karanlığında ve kimi zaman da kapalı mekanlarda geçiyor.
Zevk için insan öldürdüğümüzü yazmış mıydım? Sanıyorum bir önceki sayfada bunun ana fikrini vermiştim. Tam bir soykırım yaşatmaya kararlı olan kahramanımız sadece kurşunlarını harcamakla kalmıyor. Elimizde 3 farklı silah ve 3 farklı patlayıcı taşıyabiliyoruz. Bunların arasında geçiş yapıp, istersek polis araçlarının arasına el bombasını fırlatıp insanların kızardığını seyrederek, zevkimizi iki katına çıkartabiliyoruz. Afedersiniz, sanırım kendimi kaptırdım. Zevk alma kısmı tabii ki karakterimiz için geçerli.
Crusader (manyak katilimiz), aynı zamanda araç çalabiliyor ve bu aracı kontrol ederek, insanları pestile çevirebiliyor. Ancak unutmamak gerek ki araçların da belirli bir dayanma süresi var. Polisler aracınızı siz içerideyken tarar ve siz de yeterince hızlı olamazsanız, ölüm kaçınılmazdır.
Silahlar, el bombası, molotof ve araçlar demişken; olayı biraz daha detaylandıralım. Öldürdüğümüz polislerin silahlarını alabiliyor ve patlayıcılarını da toplayabiliyoruz, tabii üzerilerinde taşıyorlarsa. Eşyayı almak için herhangi bir tuşa basmaya gerek yok. Hedefimizi öldürüyor, üzerinden geçip yolumuza devam ediyoruz. E Tuşuna basarak, yerdeki silahı alabiliyoruz. Her aracı kafamıza göre alıp, kontrol edemiyoruz. Araç sürüşlerindeki kontrol biraz tutuk ve tuhaf. Sanki aracı biz değil de araç, bizi kontrol ediyormuş gibi bir hava var. Yine de bir SWAT aracını kontrol ederseniz, bayağı eğleneceğinizin garantisini verebilirim.
Hatred’ın diğer öne çıkan özelliği ise Sin City atmosferine sahip olması. Bu da oyunun grafiğinin çok mükemmel değil de sanat stilinin daha ön planda olduğunun göstergesi. Bu kıyaslama biraz kişisel ancak oyunun görsellerine bile yakından baktığınızda, bana hak vereceksiniz. Kırmızı renkler daha ön plana çıkarken, ortam bol bol gri ve siyah tonlarına bürünmüş durumda.
Oyunda aynı zamanda yok edilebilen birçok eşya var. Bir binaya girdiğimizde cam, çerçeve, çekmece, kapı vs. aklınıza gelebilecek birçok şeyi parçalayabiliyoruz veya patlatabiliyoruz. Hatta bazı yanıcı eşyalara veya varillere ateş ederek, büyük patlamalar yaratabiliyoruz. Hatred’ın seviyelerini geçtikten sonra, size “aferin sana al beş yıldız” diyecek bir puanlama sistemi yok. Seviyelerde ilerledikçe daha güçlü ve zırhlı polis amcalar geliyor. Hatta bir değil de birkaç kurşunla yok edilebiliyorlar ya da koca helikopteri düşürdünüz diyelim. Tamam, düşürdünüz bu kadar. Buuuum!.. Elimizdeki tek şey bu. Oyunda toplamda 6 – 7 çeşit arası kurban var. Başlarda sıkılabilirsiniz ancak pes etmeyin, asıl eğlence ise 3. seviyeden sonra başlıyor.

Oyunda ilerlerken benden size öneri, canınız az ise ve evine doğru kaçan bir arkadaşa denk gelirseniz, dikkat edin. Bizim amacımız her ne kadar adamı öldürmek ise onun amacı da hayatta kalmaya çalışmak. Bazen insanlar bize kendisini acındırmaya çalışıyor, bazıları evine doğru kaçıp, tenhaya sakladığı silahıyla canımızı bir hayli yakabiliyor. Tetikte olmakta fayda var. Kurşunlarımızı boşalttığımız her insanın ölü olduğundan emin olmak gerekiyor. Burada yapay zekanın çok da aptal olmadığını anlayabiliyoruz. Gözümüzü ekranımızın sol alt köşesindeki mini haritamızdan ayırmamak önemli. Ayrıca canımız çok az diyelim ve saklanacak bir yer de yok. Yapabileceğimiz tek şey infaz. Yaralıları infaz ettikçe canımız doluyor. Ayrıca oyun, her infaz şeklini çeşitli animasyonlarla gösteriyor. Ayağımızı kafasına bastığımız insanların kanları ekrana sıçrıyor ve bu sırada yönettiğimiz karakterimiz de arada ufak tefek karizmatik birkaç sözünü de esirgemiyor.
O kadar adam öldürürken, etrafımızı keşfetmek de gerekiyor. Oyunda sadece seviyelerin belirli noktalarında yeniden canlanabiliyoruz, bu nedenden keşif kısmı önemli. Eğer yeniden canlanabileceğimiz noktayı bulamazsak, seviyenin belki de en sonunda ölebilir ve hatta tüm seviyeyi en baştan oynamak zorunda kalabiliriz.
Seslendirme ve atmosfere uyan melodiler, bir şekilde kendisini sevdiriyor. Fazla akılda kalıcı olmayan notalarla uyumlandırılmış olan Hatred, bence daha sert müzikleri hak ediyor.
Hatred, abartıldığı ve bir süredir “aman çıkmasın, imza toplayalım, yasaklayın” denilecek kadar şiddet içeren bir oyun değil. Doğru, +18 öğelere çok yer veriliyor ve sırf zevkine adam öldüren bir katili yönlendirmek, bazılarımız için pek de eğlenceli değil. Ancak söz konusu video oyunları olduğunda, Hatred’ın yanına bile yaklaşamayacak kadar daha sert şiddet öğelerine yer veren yapımlar var. Oyunda bir senaryo yok ve tek olayımız “olabildiğinde insan öldür” mantığından öteye gidemiyor. Bu alandaki adamları öldür, sonra diğer bölgeye geç oradakileri öldür ve sonra… Öldür, öldür ve öldür. Biraz 80’lerden, biraz da 90’lardan bir şeyler alalım, bunları harmanlayalım derken karşımıza Hatred isimli oyun çıkmış oluyor. Tekrar yazmakta fayda görüyorum. Hatred’ta olmayan hikayeye ve duyguya sahip, çok daha eski, etkileyici oyunlar var. Oyunun üzerinde biraz daha çalışılıp, daha eğlenceli ve zorlayıcı seviye sistemi yapılırsa, Hatred tadından yenmez.
 
Back
Yukarı